İnsan öğrendiği şekilde beklentilerine karşılık bulamayınca, o şeyi yanlış, eksik, kötü bulabiliyor. Kültürel farklılıklar yaşama zenginlik katar ama o kültür eğer heteroseksizmin dayatmasıyla şekillenmişse, çok da duyarlı bir algı bekleyemeyiz insanca yaşama karşı. Bu kültürel farklılığın yaşama etkisini cinsiyetten sanata kadar her alana uyarlayabiliriz.
Mesela klasik, caz, opera, rock gibi evrensel müzikler dinlenmiyor diye TRT tarafından 80 radyo vericisinden kaldırıldı. Tabi yaşama müdahale iktidarlarla çok alakalı. Her sazı ele geçiren ne yazık ki inandığı biçimde türkü söylüyor. Erkekliğin baskın olduğu bir dünya, ülke ve kültürde de yumuşaklığı, baskıya karşı isyanı dile getiren farklılıklara karşı sanatsal anlamda da kapılar kapatılacaktır. İktidar ancak kendini besleyen, halkını uyutan ninnilere müsamaha gösterecektir. Bu işten ekmek yiyenler de eğer sanatçı değillerse, sanatsal anlamda gerçek bir ruha sahip değillerse, bencilce hem kendilerini tatmin edecek egosal ve maddi olarak, hem de iktidar ve haleflerini memnun edecektir. Yani sistem istenildiği şekilde tökezlemeden devir-daim edecektir. Alan memnun, veren memnun olacak, doğal gerçeklerin yeşermesine izin verilmeyecektir. O yüzden iktidarlardan çok, iktidarlara çanak tutanlar daha suçludur insanca yaşamın ihmalkarlığından.
Böyle bir giriş yaptım ama konuyu anlaşılmamaya, anlaşılmamak için zeminin nasıl kör hale getirildiğine, sanatın nasıl anlamını yitirip eğlenceye dönüştürüldüğüne bağlamak istedim. Arada kalmış bir kültür olarak ne kadar nimetlerinden faydalanmak amacıyla bağlarımızı "Batı"dan koparamasak da, ister dinsel diyelim, ister geçmişten gelen bir içselleşmeden dolayı, isterseniz coğrafyamızın muhafazakar yapıyla temas halinde olmasından, doğu kültürü hakimdir yaşantımıza. Dolayısıyla müziğimiz de oryantalizmin etkisiyle arabesk denilen türün etkisinden hiçbir zaman kurtulamadığı gibi, nefes aldığımız pop, rock gibi alanları da kendine benzetmiştir.
Talepler doğrultusunda bu türle hiç alakası olmayan sanatçılarımız da ara-sıra göz kırpıp, ucundan-bucağından bu baskın dayatmacı çıkarsal eğlenceye bulaşmışlardır. "Keşke hiç olmasaydı" diyoruz ama deneysellik gereği küçük maceralara girişmesi kaçınılmazdır sanatçının. Ama bunu gerçek sanata çeşni yapabilmektir sanatçılık sanattan ödün vermeyerek. Belki de öyle yapmıştır bazı sanatçılarımız ama çoğunluğun ihmalkarlığı belki de başarının ivmesini engellemiştir. Çünkü coşkuyla beraber kaliteyi yükseltecek olan ilgidir, beğenidir, karşılıklı bir duygu alışverişidir. Sanatçı yalnızdır muhalifliğinden dolayı ama ara-sıra sevgi paylaşımına da ihtiyacı vardır. Özgün ve özgür olmak çoğunluk için hep bir ihanet olarak algılanıp sırt çevrilebilir. Ama çoğunluğa ihanet etmemek için de gerçek sanata ihanet etmek sanatla hiç bağdaşmaz. Bazı kültürlerde gerçek sanatın yapılamamasının sebebi de işte bu çoğunluk kültürünün baskın yabancılığıdır farklılıklara.
Bu yazıyı yazarken Nükhet Duru'nun "Her Şey Yeni" albümünü dinliyorum. Benden yaşça büyük müziksever bir arkadaşımın dediğine göre bu Long Play o güne kadar yapılmış olan en pahalı prodüksüyonmuş ama hayal kırıklığı yaratmış piyasada. Oysa, evet oysa ne kadar güzel bir albüm. Şiir gibi. Yazının sonuna geldiğimde şarkıları a'da z'ye şeklinde dinlediğim için en son şarkı olan "Yalan Sözlerle"ye gelmişim. Ne kadar güzel bir şarkı. Çok kullanıyorum Nükhet Duru şarkıları için "Ne kadar güzel bir şarkı, çok güzel bir şarkı, muhteşem, dünyanın en güzel şarkısı..." ama öyle ne yapayım. Yoksa siz hala keşfedemediniz mi? Albümü şimdi baştan bir daha dinleyeceğim.
Albümde şarkılar doğu ve batı arasında gidip geliyor ama ruh olarak tam anlamıyla batı. Tabi ki Latin ağırlığı da olan bir albüm Nükhet Duru'nun ruhuna uygun olarak. Şarkı söylüyor, tiyatro yapıyor, dans ediyor, aşk ediyor, meşk ediyor, isyan ediyor, mesaj veriyor gene her zamanki gibi sözleriyle. Ama yaptığı işi sanata yaraşır bir şekilde yapıyor. Yenilik var, arayış var, denemeler var. "Beni Kör Kuyularda", "Güneşten Bir Parça", "İspanyol Meyhanesi", "Ne Yazık" ve de "Yalan Sözlerle Gibi" Türk Pop'unda eşi benzeri olmayan şarkılar var ama dünyanın en iyi sesi ve yorumuyla, en önemlisi ruhumuzu bedenimize kadar delik-deşik eden duygusuyla.
Şakı yorumlamak nasıl bir şey duymak, görmek, öğrenmek isterseniz "Ne Yazık"ı dinlemeniz şart. Sanatçı geçinenlere tavsiye olunur.
Nükhet Duru'nun Sanat Müziği söylemesi hep eleştirilmiştir. Oysa yorum ve ses buna uygunsa, duygusunu ise en derinden verebiliyorsa, eleştirenler bu işi bilmiyor demektir. Hayat sadece sizin öğrendiğiniz üzere bildiğiniz gibi olmayabilir. Yeniliklere kapılarınızı açıp, kendinizi keşfederek, doğal bir şekilde gerçekleştiriniz kendinizi. Aslı bozulan tarzlar, şarkılar mı, yoksa hiçbir zaman kendimiz olamamamız, kendimizi keşfetmeyip ihmal etmemiz mi? Şu hayatta dinlediğim en güzel Sanat Müziği yorumu "Beni Kör Kuyularda" şarkısıdır. Saygılar "Yorumcu".
Allahım, Tanrım, Evren'im bu nasıl bir şarkıdır, yorumdur. Nasıl bir samimiyet, nasıl bir içtenlik, nasıl bir aşk ifade ediş, nasıl yüce bir sevgi, nasıl fedakar bir yürek. Bu büyük yorum karşısında ufalıyorum, ufalıyorum ve utanıyorum. Hayata böyle çok insanca bir sesleniş bıraktığın için çok-çok saygılar Nükhet Duru'm. "Güneşten Bir Parça" bir parça değil de sanki yaşamın, Evren'in anlamı, ta kendisi.
Sadece "İspanyol Meyhanesi"nde değil Evren'de bir kadın çığlık çığlığa şarkı söylüyor ama ne yazık ki yüreğiyle duyanlar bunun farkında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder