Türkiye’nin en iyi sanatçılarından Nükhet Duru: “Bu işin bu kadar sükseli olacağını ben bile beklemiyordum. Hele o gençlerin ilgisi... ‘Ne mene bir şeymiş, bir gidip bakalım’ diyorlar herhalde”
Nükhet Duru bir süredir yeni bir sahne şovuyla çıkıyor izleyicinin karşısına. “Bizim Şarkılarımız” isimli bu şovda Timur Selçuk’la birlikte Türkiye’yi dolaşarak birbirinden değerli sanatçıların en özel eserlerini sunuyorlar.
Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden Duru ve Selçuk ikilisi şovun Eskişehir ayağında Gezi eylemlerine katıldığı sırada dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz anısına “Ali” ağıdını seslendirdi. Duru ile geçen hafta, Korkmaz’ın doğum gününde bir araya geldik. Gönlümden geçen daha güzel şeylerden söz etmekti, ülkenin üstünde gezinen kasvetli hava buna
çok da izin vermedi. Duru: “10 gündür herkesin psikolojisi düşük. Çabuk sinirlenen biri değilimdir, bu aralar
ben de çabuk sinirleniyorum. Demek ki sinir uçlarım açıkta...”
Sanki yollara düşüp sizi çok özleyen izleyicinin gözlerinin içine bakarak yeniden bu şarkıları söylemek istemiş gibisiniz... Sahiden bu nedenle mi hazırladınız bu şovu?
Aynen öyle! Timur Selçuk benim hocam. Çok hassas, kendini öne çıkarmayı sevmeyen, büyük bir müzik adamı... Onu yeniden sahnelerde görmek istedim. Bu şarkılar hatırlansın istedim. Çok şükür ki çok güzel tepkiler alıyoruz. Bu kadar yıl sonra yaptığımız bir işin bu kadar sükseli olacağını vallahi ben bile beklemiyordum. Hele o gençlerin ilgisi... Çoğu beni ilk defa canlı izliyor, “Ne menem bir şeymiş, bir gidip bakalım” diyorlar herhalde.
Timur Selçuk’la 30 yıl aradan sonra yeniden sahnede olmak nasıl?
Sahnede sürekli onu dinliyorum biliyor musun Güliz. Rüzgar gibi elleri piyanonun üstünde... Bir gün o kadar coştu, tepindi ki dayanamayıp “Yeseydiniz hocam piyanoyu” dedim.
“Benim kadar düet yapmış az sanatçı vardır”
Neler değişmiş bu 30 yılda?
Şartlar iyileşmiş bir kere. Artık bir kulisimiz oluyor. Eskiden sinemalarda çıkardık, fareler uçuşurdu etrafta. Allah ne verdiyse, perdenin arkasında soyunurduk. Makyajımızı otobüste yapardık. Ben hâlâ her şeyimi kendim yaparım. Öyle alıştık çünkü. Birinin önüne oturup beklemek beni o kadar sıkıyor ki... Sonra... Ben de değiştim tabii.
O zamanlar bir genç kızdım. Timur Selçuk’un benim gibi küçük bir kızla sahneye çıkması çok mutlu ediyordu beni. bugün ise olgun bir kadınım, anneyim.
O da bana eşiti gibi davranıyor artık.
Heyecan hâlâ aynı ama değil mi?
Sahneye çıkarken el ele tutuşuyoruz; hiç ikimizin eli de doğru bir ısıda olamadı daha, buz gibi oluyoruz ikimiz de...
Timur Selçuk çok titiz biri olarak biliniyor, sahiden öyle mi?
Huyludur. Benden başka kimseyle sahneye çıkmadı bugüne kadar. Bir de evladıyla... Kendi şarkılarıyla çok sorunu yok. Ama babasının eserleri için “Bunlar bana yadigar, onları korumak zorundayım” diyor.
Sahne çok büyülü bir yer ve sanatçıların hep çok yüksek egoları olduğu söylenir. Türkiye’nin en iyi sanatçılarından ikisi aynı anda sahnede olunca o denge nasıl sağlanıyor?
Ben biriyle birlikte şarkı söylemeyi çok severim; benim kadar düet yapmış
az kişi vardır. Hele Timur Hoca gibi biriyleyken “Ben bir gıdım öne geçeyim” demek tuhaf gelir bana.
Sahnede şöyle bir anınızı anlatmışsınız; 12 Eylül döneminde sizi sahneden alıp sorguya götürüyorlar...
12 Eylül’den önceydi. “Harp ve Sulh”, “Büyüme Çocuk”, “Güneş” diye şarkılarım vardı. Bir gün beni alıp götürdüler. Sorguda “Komünist misin sen?” dediler. Aslında “Hayır, ben hümanistim” demek istiyorum ama
o hümanistin nereye gideceği belli değil, sonuçta bir “-ist”. Karşımdaki tipime bakıyor; boyalar akmış yüzümde, saç kabarmış, üstümde tuvalet... Ben de baktım, baktım; “Nasıl münasip görürseniz” dedim. Ben hep sanatçının her yere eşit mesafede durması ama mutlaka insan haklarından söz etmesi gerektiğini, politikanın üstünde olduğunu düşünüyordum. Hâlâ da böyledir...
“O çocuk senin çocuğun olmasa da ciğerin yanıyor”
Geçen hafta Eskişehir’deki şovunuzda da Ali İsmail Korkmaz’ın anısına “Ali” ağıdını da bu sebeple söylediniz o zaman?
Evet. Bir nebze merhem olsun diye... Ama bundan faydalanan biri gibi görünmek de ödümü patlatır. Hep bu duruşta olan biri olarak kimse bana “Bundan nemalandın” diyemez aslında çünkü önce anneyim, sonra kadınım, insanım, bundan etkilenmemem mümkün değil ama yine de dikkatli olmalıyım.
Çok duygulandınız o an değil mi?
Çok. Salondaki elektrik beni çok fena yaptı. O çocuğun senin çocuğun olmamış olması acı çekmeyeceğin anlamına gelmiyor. Ciğerin yanıyor!
Çok karanlık günler geçiriyoruz; töre yüzünden, protesto eylemlerine katıldığı için ya da basit bir ihmalkarlık yüzünden çocuklarımız ölüyor...
Ne kötülük ettik de bunları yaşıyoruz? Bir yıldız etkisi mi vardır nedir? “Bilmemne gezegeni mi geri gitti acaba?” diyorum artık. Nazar bile olabilir. Bunlara inanacağım artık. Ülkemin bu dönemi atlatacağını düşünmek istiyorum.
Yakın arkadaşınız Sezen Aksu’nun bu hassas dönemlerdeki açıklamaları “O da ‘Yetmez ama evet’ demişti” gibi geri dönüşler alıyor...
Bu, o ayrışma psikolojisinin her yere yayılmasından kaynaklanıyor. Bir ömür sanatına, gençlere bu kadar emek veren bir sanatçının bir tane yanlış yapma hakkı olamaz mı? O da onlara göre yanlış tabii... Bir ömür yaptıklarını nasıl bir cümleyle yok ederler? Bunu onu koruma içgüdüsüyle de söylemiyorum. Başarısından rahatsız olanlar zaman zaman onu hırpalamak isteyebilir. Oysa doğru, her zaman yerini bulur. Yüz binler evet dedi o zaman, bir tek onunki göründü. Neden? Çünkü biz ne yapıyorsak, ışıkların altında yapıyoruz.
“Çiğ fasulyeyi yoğurda batırıp çıtır çıtır yerim”
Nasıl besleniyorsunuz?
Çok yemek meraklısı biri değilim. Salata severim. Sebzeyi 40 derecenin üstünde pişirmem. Ayıklanmış fasulyeyi yoğurda batırıp çıtır çıtır yemeyi çok severim mesela. Balık severim. Kuruyemişleri önemserim.
n Sizi gören herkes bir bakım önerisi soruyor değil mi?
Evet, bu konularda ciddi bir kanaat önderiyim. Ben de bildiklerimi paylaşmaktan zevk alıyorum.
Şimdi de bir şeyler paylaşır mısınız?
Tabii; sürekli yaptığım bir-iki şeyi söyleyeyim okurlarımıza. Yüzlerine soda püskürtsünler ve o öyle kurusun. Selülitten korunmak için öbür kahveleri değil, Türk kahvesini tercih etsinler. Paketlenmiş olan her şey kimyasal. Olabildiğince doğal beslensinler. Her şeyi mevsiminde yesinler.
“Beni deri taytla görmek istemiyorlar”
Giydikleriniz de hep çok beğenilir...
Övünmek gibi olmasın Boğa burcuyum ben. Boğa kadınlarının
bir özelliği de nasıl görüneceklerine kendileri karar vermeleridir. Ben de hayatım boyunca canım nasıl istiyorsa öyle giyindim. 18 yaşındayken de şimdi giydiğim tuvaletleri giyiyordum. İmajımı kendim çizmiştim. O zamanlar imaj diye bir şey yoktu.
Hiç yardım almadınız mı?
Aldım. Medeni olayım, bir kere de laf dinleyeyim diye... O ara fazla süslüydüm, biraz kırılsın bu dedim ama çok mutsuz oldum. Bir imaj uzmanı geldi, “Çok frapansın, koyu, üzüntülü renkler giymek yok artık” dedi. Üç ay sonra göçtüm.
Ben kırmızıyı, beyazı, siyahı giymeden yapamıyorum. Zaten beni böyle seviyorlar. Pantolonla çıktım ilk konserlere. İkinci yarıda elbise giydim; “Hah, sen busun” dediler. Avizeden bozma küpelerimi, topuzumu görmek istiyorlar. Bütün sanatçılar kendilerini yeniliyor, ben yapamıyorum. Benim çok hevesim var ama kimse beni deri taytla görmek istemiyor mesela.
Güzliz Arslan - Milliyet
meltem nükhet abla çok güzel oynadınız çok beğendim gerçekten çok güzel kıyafetiniz çok beğendim sizi çok seviyorum bir sizinle tanışa bilsem ne güzel olur
YanıtlaSil