Ya delidir, ya peygamber, ya da sanatçıdır o kimisi... Ya alabildiğine kaygısızdır ve bağımsızdır bizi yok eden gündelik akıldan, ya da vahiy almaktır, vahiy iletmektir hakikati, insan tekinin yalnızlığına deva olsun diye. Veya sanatçıdır; yeniden çizer, yeniden yazar ve yeniden yaratır her nefes alınan anı. Bin bir yüz birbirine girer onda. Sonsuz sayıdaki karakter birbirinin içinden çıkar onun her sesinde ve birbirine dolanır onca hayat, onca hikaye her adımında.
O esmer yüze bakıldığında artık onca yüz bir arada görülüyorsa ve o esmer kadın sahnede kim bilir kaç hikayenin hem öznesi hem nesnesi oluyorsa, işte bu terkiptir onun büyüsü ve bu paradokstur onun albenisi.
Her sahne performansı ve şarkısı, her dansı hem kendisidir hem de hayatın kabul etmediği o olağanın dışındaki çokluk ve kalabalıktır. Kendisi de bilmez ve hesaplamaz önceden, nasıl bir hikayenin ele geçireceğini kendisini en bildik şarkısında bile. Bırakır kendini sahnenin ve konserin ruhuna ve can verir o ruha her adımında, her nefesinde tekrar tekrar.
Nedir ondaki bu sahicilik ötesi benzersiz ruh, nereden gelir, nasıl oluşmuştur bilinmez ama belki de ona sorsak, en alçak gönüllü haliyle birilerini sıralayacaktır kendinde iz bırakmış.
Geçmişin unutulmaz yıldızları da vardır, unutulmuş ve hatırası silinmiş ustalar da vardır onun sanatında, duruşunda ve bakışında. Kimler mi, hadi hayal edelim bu esmer kadının her sahneye çıkışındaki o sarsıcı etkinin arkasındaki kulis tozlarını ve hayaletleri.
'Şahane Kadın'ı hatırlar mısınız? Sevim Çağlayan. Onun pervasız ve uçarı sahne dansları bir gelenek gibi bugünün seyircisine geçer. Behiye Aksoy'un sahnedeki draması, bir hikaye yaşama ve anlatma ustalığına dönüşür. Zeki Müren'in notalara ve dile olan hakimiyeti daha gösterişsiz ve daha sade bir anlatım tarzına evrilir ve Safiye Ayla'nın sakinliği ve sadeliği derin sulardaki bilinmez karanlıklarla birleşip bir felsefe sesi ortaya çıkar. Müzeyyen Senar'ın dinleyiciye hissettirdiği gücü bu kadında şefkatli bir vicdan sesi, Münir Nurettin Selçuk'un geçmişi özleyen sesi bugünün duygularıyla yeniden tanımlanan bir ağıt olur. Sevinç Tevs ile Ayten Alpman'ın varyasyon sezgileri ve gizli bir duyguyla örülmüş doğaçlama tadındaki ifadeleri ise küllenmiş bir iç geçirmeyle buluşur, artık bir masala dönüşmüş divada.
Kulise döndüğünde yine annesinin yalnızlığını ve yaşam sevincini hatırlar bir daha asla yenilmemek için hayata, babasız büyümüş bütün kız çocukları gibi. Ve uzaklardan, başka dünyalardan aziz hatırası hep yaşayacak Güzin Hanım'ın incitmekten korkan o naif ve yaralı sesi gelir, tek bir cümleye bütün bir hayatın kaosunu ve işte o 'gizi' koyuveren sıcacık dileğinde.
''Bütün gizli ve aşikar duygularınız gerçek olsun''
Levent K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder