Türk Popu’nun en özel seslerinden olan sanatçı Nükhet Duru ile sahne provalarından önce The Plaza Otel de çok keyifli bir söyleşi yaptık. Sorduğumuz tüm sorulara içtenlikle cevap veren değerli sanatçı, güzellik reçetesi, Türkiye’de medya ve gazetecilik, Paparazziler, müzik sektörü, Üniversite öğrencileri ve gençlerin gelecekleri ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne dair tespitlerde bulundu ve mesajlar verdi. Yaptığı canlı solo provaları yakından izledik ve kendisini İletişim fakültemize mini bir konser ve söyleşi için davet ettik. Memnuniyetle katılacağı sözünü aldık. Türk pop müziğinin tartışmasız 5 Diva’sı arasında gösterilen Sanatçı Nükhet Duru, profesyonel kariyerine 1971 yılında dans müziği orkestrasında solist olarak başladı. 1975 yılında ilk 45’lik plağı “Beni Benimle Bırak” yayınlandı ve 1977’de yılın en iyi yorumcu ve en başarılı kadın solisti ödüllerini aldı. 1978 yılında Güney Kore'nin başkenti Seoul'de düzenlenen şarkı yarışmasına Modern Folk Üçlüsü ile birlikte katıldı ve bu yarışmada birinci oldu. 80'li yıllarda Türk Sanat Müziği eserleri de yorumlamaya başladı. Böylece sahnelerde assolist olarak da kendini gösterdi. Buna karşın her daim Pop Müzik'e daha yakın durmuştur. Sanat Kariyeri boyunca Türkiye’nin en ünlü isimleriyle çalışan sanatçı, Sevda, Ben Gene Sana Vurgunum, Melankoli, Cambaz, Mahmure ve Yasaksa Yasak şarkılarıyla gönüllere taht kurdu ve efsaneler arasına girdi.
-Müsaade ederseniz ben söyleşimize Kandilli kız Lisesi yıllarınızla başlamak istiyorum. O zamanlar nasıl bir öğrencilik hayatınız vardı?
ND: Çok kısa sürdü ama olsun. Öncelikle ben orta ikinci sınıftan sonra müzik aşkımdan dolayı okuldan ayrılmak zorunda kaldım ama bir öğrenci olarak etrafla uyumlu, hızlı ders çalışan ve daha çok müziğe vakit ayıran bir çocuktum. Tabi okulda bu yanlış bir örneğe sebebiyet veriyordu. Çabuk ders çalışıp sonra herkesin kendine hobi oluşturmasını istemiyorlardı çünkü okulda bir disiplin vardı ve ben sürekli bunu kırıyordum. Beni kenara çekip “ Evladım, bari şarkıcı ol da bizi de kurtar kendini de” diye nasihat ederlerdi.
-Şarkıcı olmaya nasıl karar verdiniz, o süreci biraz anlatır mısınız lütfen?
ND: Orta ikinci sınıftan sonra ki yaz tatilinde, ben artık şarkıcı olmaya karar verdim. Bu tabi ailede korkunç bir itiraz ve gürültü kopardı. Annem ve babam yeni ayrılmıştı ve disiplin boşluğundan kız çocuğu sahneye çıkmak istiyor gibi algılandı. Ben yeteneğimin farkındaydım ve hedefimi net bir biçimde ortaya koymuştum ama büyükler bunu anlayamıyordu ve endişeye düşüyorlardı. Sonra allem ettim kalem ettim ve 14 yaşımda yaz tatilinde Florya Deniz Kulübü’nde amatör olarak sahneye çıktım. Orası yeni bir aile kulübüydü ve ben orada orkestra solisti olarak dans müziği yaptım. Aynı zamanda orkestra üyelerinden ders aldım. Tek başıma kısa sololar yapabilecek duruma geldikten sonra 15 yaşımda o zamanki gazinolarda ilk sahneyi açan şarkıcı kıvamında işe başladım.
-İlk sahne deneyiminizde neler hissettiniz, biraz anlatır mısınız lütfen?
ND: Tabi çok istiyorum sahneye çıkmayı ama bir taraftan da orkestra müziği çalmaya başladığında korkudan ölüyordum. Annem bana “beni buralara kadar getirdin. Orkestra söyleyeceğin şarkıyı çalıyor ve herkes genç solist çıkacak diye bekliyor. Kimseyi mahcup edemezsin. Yarın sahneye çıkmaya bilirsin ama bugün çıkacaksın” dedi. Anne çıkamıyorum dedim oda bana bir tokat patlattı ve ben nasıl kaçıyorum sahneye(gülüyor). Sonra o çok korkan ve utanan ben, üçüncü şarkıya sanki hep ordaymışım gibi başladım. Orkestra şefimizin bana öğrettiğinin ötesinde şarkılara girmeye başladım. “Kızım sen ne yapıyorsun” dediler ve bende bilmiyorum, içimden geldi özür dilerim dedim. Ama seyirci beni çok alkışladı ve çok sevdi. Ben ertesi geceyi iple çektim. Yani, ilk geceki maceram aslında çok güzel başladı.
Türk Pop müziğinin 5 Diva’sı arasında gösteriliyorsunuz, bu misyonla yeni nesil pop sanatçıları ve sektörün kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz ve tavsiyeleriniz nelerdir?
ND: Her dönemde markete özel üretilen ürünler vardı. Bizim başladığımız yıllarda yasaklar olmasına rağmen vasfı düşük sanatçılarda bulunurdu. Bu dönemde de var. Bunun sonucu nedir? Şöyle söyleyeyim, bunlar vakit kaybettirmez, kendi vakitlerini kaybederler sadece. Mesleğine emek vermeyen, kendini geliştirmeyen ve eğitimini öne almayan yok olur gider. Onlara tavsiyem, öncelikler eğitim ve öğrenim. Sonrada hayatta ki duruşları, insani istikrarları ve disiplini öğrenme durumundalar. “Çok hızlı köşeyi dönücem” “Çok ünlü olucam” “Çok hızlı servet sahibi olucam” ve hep böyle devam edecek sanıyorlar ama bunun böyle olmadığını 90’lı yıllarda çıkan birçok star’ın yaşadığı zor günlerde gördük ve şahit olduk. İnanılmaz bir şöhretle başladılar ve sonra unutuldular. Ardından tekrar varolma savaşları verdiler. İnançlarını kaybedecek noktaya geldiler o genç insanlar. İçlerinde çok iyileri vardı ama acele ettikleri ve sadece ticari müzik yaptıkları için yok olmaya mahkûm oldular. Aslında söylediklerimden herşey belli. İnsan işine, kendine, şahsiyetine emek ve zaman vermeden, öğrenip sindirmeden kalıcı olamaz.
-Konuşmalarımız doğrultusunda devem edecek olursak, bir sanatçının üne kavuşması için kitle iletişim araçlarını kullanması kaçınılmaz, bir sanatçı gözüyle sizce Türkiye’de medya sektörü ve magazin gazeteciliği hangi noktada?
ND: Ben 36 yıllık sanat hayatımda, bu kadar seviyesiz ve dibe vurmuş bir dönem hiç hatırlamıyorum. Ne sevgi, ne saygı, ne dikkat, ne şeref ve ne haysiyet artık hiç kimse için önemli olmamaya başladı. Türkiye’de her şey olabiliyorsunuz ama rezil olamıyorsunuz. Yani, hiç kimse hiçbir şeyden utanmaz hale geldi. Aşk ilişkileri bir şeye benzemiyor, böyle tenis topu gibi karşılıklı gidiyor ve geliyorlar. Ben bundan yeni nesil adına çok rahatsız oluyorum. Ben bir erkek çocuk annesiyim ve oğlumun aşkta umutsuzluğa düşmesini, hayat öyle değil böyleymiş, siz yanlış öğrenmişsiniz demesini istemiyorum. Aşk, doğa, insan ve tüm canlılar gerçektir. Bunu başka türlü gösterip başka alışkanlıklar edindirip bu denli dibe vurdurmamak gerekirdi. Çok fazla yayın organı var, çok fazla televizyon kanalı var. Bunlar yayını doldurabilmek için o kadar vasıfsız elemanlarla iş götürüyorlar ki, bu sadece ekran karşısına çıkanlar değil, oradaki kameramandan tutun ışık görevlisi ve dekor görevlisine kadar çok zor durumda olan insanları çalıştırıyorlar. Tabii ki bunlarda vasıfsız eleman oluyorlar ve ortaya çıkan işte bu oluyor.
-Paparazzi olarak adlandırılan magazin muhabirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
ND: Ben belli bir kıdem ve istikrara sahip olduğum için hakkımda çıkabilecek saçma sapan haberlere pek fırsat vermem. Zaten yaşam biçimim herkesçe malum. Ama bu işlerden hoşlanan isimler var ve birbirleriyle anlaşmış olarak götürüyorlar bu işi. Magazin figürü olmaktan pirim yapabilen, böyle iş bulup ve ancak böyle ünlü olabilenlerle paparazziler danışıklı oyun oynuyorlar. Bazı şöhretler var ne iş yaptıklarını bilmiyoruz ama tanıyoruz. Ya bu ne iş yapar diye sorsan cevabını bilmiyoruz. Ev hanımımı, sosyetik mi, manken mi nedir bu. O yüzden bana uymayan noktalarda ben kaçıyorum ve kapanıyorum.
-Tam bu noktada müsaadeniz ile bir şey sormak istiyorum. Paparazzileri atlatabilmek için ne gibi bir yönteminiz var?
ND: Aslında o kadar zor değil. Yani bir yemeğe gideceğim zaman, önünde bütün kameraların durduğunu zaten bildiğim adreslere değil, hakikaten yemeğinden hoşlandığım yerlere gidiyorum. Eğer istiyorsam, bununla ilgili istenildiği taktirde sizin için fotoğraf çektirebilirim diyorum, bu ancak benim iznim ve bilgim dahilinde olabilir. Bazen bir yerden çıkarken oradan bir şeyler çalmışım gibi aniden pat pat pat flaşlar patlıyor. Ya bir sorun çocuklar, bugün ben görünmek istiyor muyum diye.
-Hiç paparazzilerle ciddi bir problem yaşadığınız odlu mu?
ND: 3 yıl önce böyle bir şey oldu. Çok genç bir muhabirdi. Neredeyse oğlumla yaşıt 19 yaşlarındaydı. Bana mikrofon uzattı “Nükhet hanım yine çok güzelsiniz, aşk yokmu hala, aşk yokmu” dedi. Şimdi bunu benim oğlum da seyretse, 19 yaşındaki bir çocuk annesine böyle bir soru sorulmasından etkilenir, üzülür. Bende“şimdi senin annene benim oğlan gitsin sorsun bakalım ne cevap verecek” dedim. Muhabir şöyle bir kaldı ve sonra “özür dilerim” dedi. Kime hangi soruyu sorulacağı önce düşünülmeli.
-Popülerliğinizin getirdiği ilgiden memnun musunuz?
ND: Büyük ölçüde evet. Benim popülerlik amacım insanlara yakın olmak olduğu için, bana hep sevgiyle ve sıcak davranıyorlar. Ben besleniyorum bu ilgiden ve hatta insanlarla öpüşe koklaşa yürürüm sokaklarda.
-Yılların tüketmeyi başaramadığı bir güzelliğiniz ve sahne programlarınızda hep enerjik ve neşelisiniz. Bunun kaynağı nedir? Bir güzellik reçeteniz var mı?
ND: Bu soruyu bana sık sık sorarlar. Ben bu soruya biraz mecazi bir cevap vermek istiyorum. Rahmetli anneannem ”Gençken herkes ışıldar, eğer için gerçekten güzelse ilerleyen yaşlarda da parlarsın” derdi. Birincisi, içimi iyi tutmaya çalışıyorum. İkincisi, tanrının bana verdiği bu cevheri, yani bu bedeni sigaradan ve içkiden uzak tutup, spor yapıp düzgün beslenerek hoş tutmaya çalışıyorum. Haftada 2 gün tenis oynuyorum ve 2 günde kardiyo yapıyorum. Tabi bu çok fark ettiriyor, sahnede 4-5 saat şarkı söylüyorum banamısın demiyorum ama seyirciler perişan oluyor bazen. İyimser biriyim, beyana ilk olarak inanırım ve altında bir şey aramam. Tabi daha sonra doğrumu değimli diye bakarım. Değilse geri çekilirim. Buda çok önemli.
-Keyif alarak okuduğunuz ve haberlerinin doğruluğuna inandığınız bir gazete, dergi, köşe yazarı varmı? Kitap okumaya vaktiniz oluyor mu hiç?
ND: Var tabi, çok var ama şimdi beni okumuyor diye başkalarının kalbini kırmak istemiyorum. Mesela Selahattin Duman’ın hastasıyım. Harika yazar ve espirili bir dille anlatır. Dünyaya tat katar. Elif Şafak okumak çok seviyorum. Fatih Altaylı’yı severek okurum. Tabi Hıncal (uluç) vazgeçilmezlerimdendir. Yılmaz Özdil’in tarzını çok enteresan buluyorum. Bir ara kaçaktı ama Serdar Turgut’u okurum. Ahmet Hakan çok sevdiğim yazarlardan. Çok ilgiliyim ama gazeteleri artık magazinsel ve fotoroman olarak değerlendirmek zorunda hissediyorum kendimi. Bu ciddiyeti bozuyor çünkü ben ciddi bir şey okumak istediğimde karşımda ciddi şeyler görmek istiyorum. Televizyon kanalı olarak isim vermek istemiyorum ama sadece tarafsız ve pozitif yayın yapanları tercih ediyorum çükü vahşet ve cinayet gösterimi beni mutsuz ediyor ve yaşamla bağımı zayıflatıyor. Elbette, çok seviyorum kitap okumayı. Birçok kitabı aralıklarla okurum. En son Ayşe Kulin’in çıkan en son kitabını aldım. Bir tarafı hüzün diğer tarafı yaşam olan o kitabı okuyacağım.
-Bir sanatçı gözüyle Türkiye’de “Üniversite” ve “Üniversite Öğrencisini” nasıl görüyorsunuz?
ND: Bu konuya çok parlak umutlarla yaklaşamıyorum. Çok güzel ve genç bir ülkeyiz ama bu genç, okuyan, taze ve pırıl pırıl çocuklarımın nerede istihdam edileceğini ve rekabet savaşının vahşileşmediği bir ortamda nasıl yükseleceğini bilemiyorum. Kendi çocuğumda okulu bitirip gelecek, nerede çalışacağını çok merak ediyorum, inan ki bunlar ebeveyn için büyük bir dert. Gençler bizleri yarına taşıyacak olan bireylerdir. Politik olarak birbirlerine düşürülmeleri, bir takım simgelerin baskı yönünde kullanılıp o çocukların mutsuz edilmesi beni çok üzüyor. Bunlar aşılamayacak şeyler değil, yeter ki birbirlerine düşmanlık beslemesinler. Bunlar geçici olgular. Tanrı dünyaya insanı tek bir şekilde yolladı ve tek bir şekilde alıyor, gerisi teferruattır ve insan marifetiyle yapılan şeyler. Gereksiz düşmanlıklar, kavgalar ve dövüşler olmadan, gençliklerinin tadına vararak ve aşkı tanıyarak yaşasınlar diyorum.
Söyleşi: Savash Porgham(İstanbul Üniversitesi Haber Ajansı(İÜHA)'da yayınlanmıştır.)
Savash PORGHAM
Herkese açık olarak paylaşıldı - 18 Şub 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder