Film, dizi ve televizyon programı arasında mekik dokuyan, neşesi ve tükenmek bilmeyen enerjisiyle tanıdığımız Nükhet Duru, Türk Ermeni dostluğuna katkıda bulunmak için Ermenice şarkılar söyleyecek
Türk pop müziğinin 'Carmen'i Nükhet Duru'ya bu yaz bir şeyler oldu. Onu siyasetle ilgilenmez, o taraklarda bezi olmaz sanırdık. Ne kadar yanılmışız. Sanatçı, Avrupa Birliği müzakere sürecine katkıda bulunmak için eline mikrofonu alacak. Pazartesi akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde Feriköy Ermeni Okulu'ndan Yetişenler Derneği'nin, Türk ve Ermeni dostluğunu vurgulamak amacıyla gerçekleştireceği 'Sevgiyle El Ele' konserinde besteci Cenk Taşkan'ın Türkçe ve Ermenice sözlü eserleri, Nükhet Duru, 70 kişilik Surp Vartanants Korosu ve Bartev Garyan tarafından yorumlanacak. Duru, "Ermenice şarkılar söyleyeceğim, çok heyecanlıyım," diyor.
Bu konser için aylardır provalar yapılıyor. Bu arada bir ayağı da Atina'da; aralıkta çıkacak Yunanca şarkılardan oluşan bir albüm hazırlığı içinde. Tabii, sahne çalışmaları da eksik değil. İnsanın şansı bir açılmaya görsün... Sanatçı, bir film setinden diğerine koşturuyor. TV 8'de Cenk Eren'le yaptığı talk show programı gördüğü ilgi üzerine yeni sezon da devam edecek. Keloğlan Kara Prense Karşı filminde ve Kibariye'nin başrolde oynadığı Çeşm-i Bülbül dizisinde de rol alıyor.
Duru, tam bir kokoş. Evinin dekorasyonu da tıpkı kıyafetleri gibi. Kemer Country'de tripleks villasının üç odasını giysilerine ayırmış. Garajı ise atölyeye dönüştürmüş. Atölyedeki beş kapılı gardırobun tüm rafları envai çeşit incik boncuğun renklerine göre tasniflendiği kutularla ve ipek, dantel, şifon kumaşlarla tıka basa dolu. Mor tül üzerine mor boncuklar işlediği cibinliğine güldüğümü görünce, bordo perdelerini gösteriyor, "Boncukları gördün mü? Ben işledim." Yatak odası adeta bir takı dükkânı.
30 yılı aşkın süredir Türk pop müziğinde kendine has çizgisiyle var olmayı başaran, ancak hiçbir zaman albümleri hit olamayan Nükhet Duru ile atağa kalktığı şu günlerde, kahkahası kıvamında bir sohbet tutturmak istedik.
*Bu yaz hareketli geçiyor. Nasıl oluyor da hiç işsiz kalmıyorsunuz?
-Bilmem. Üst üste sevdiğim şeyler geldi. Keloğlan Kara Prense Karşı filmine 'hayır' diyemezdim. Çok güzel bir kadro, çok matrak bir film. Beni eğlendiren şeylerin içinde bulunmaya çalışıyorum.
*Hep neşelisiniz. Yoksa, sahte bir neşe mi sizinki?
-Kimi zaman şuursuz denebilir. Üzüntülü olsam da yapay bir neşe tutturuyorum sonra o, gerçeğe dönüşüyor. Tedavi gibi kullanıyorum neşeyi.
*İşten güçten konuşuyorduk.
-Ayın 19'undaki Surp Vartanants Korosu ile vereceğim konser için çok çalıştık. TV dizisine gelince; çok bize dair, çok içten bir konu. Tutunamamış insanların hikâyesini bir mahalle atmosferinde anlatıyor. Dizide, dul ve eski bir sanatçı olarak, çaktırmadan mahalledeki insanlara yardım ediyorum. TV 8'deki programının yeni formatını belirledik, konuklar, kostümler derken çok koşturuyorum.
'Düz pabuç katiyen giymem'
*Para kazanmak kolay değil!
-Paradan nefret ediyorum, elleyemiyorum bile... Dükkâna giriyorum ne istiyorsam elimi uzatıyorum, ama asistanım Habibe 'Böyle bir şeyiniz vardı,' diyerek almamı önlüyor. Zaten hesabı da o ödüyor. Yıllardır bu böyle. Paraya olabildiğince dokunmam. Bilinçaltı bir şey olmalı. Şık ve feminen bulmuyorum. Çevremdeki her şey feminen olmalı.
*Sahnede çok enerjiksiniz. Nasıl hazırlanıyorsunuz?
-Kondisyonumu bir sporcudan daha fazla kontrol ederek ve üst seviyede tutarak yaşarım. Mesela, evde antrenman yaparım. Sandalye taşırken, evde iş yaparken diyaframımı kullanırım, bu yüzden bin kişilik bir yemekte tek tek tüm masaları dolaşır, şarkılarımı söylerim, ama yorulmam. Salonu koklayarak repertuvarımı hazırlarım. Üç şarkıdan sonra tavrımı belirlerim. Bu, sahnede büyümenin getirdiği bir yetenek. Özel gecelerde başarılı olabilen sanatçı çok az.
*Evde neler yaparsınız?
-Dün gece sahnem vardı, 03:00'te yattım, sabah 10:00'da kalktım. Akşam'a yazı yazıyorum, siz gelmeden onu bitirdim mesela. Bir takı kitabı hazırlıyorum. Modellere bakmayı çok severim. Öğlen telefon trafiğim, iş randevularım vardır. Ne yemek pişeceğine karar veririm. Elimden her iş gelir. Dikiş dikerim, örgü örerim, tığ yaparım. Bir buçuk saat içinde 30 kişilik yemek masasını donatırım. Güzel yemek yaparım. Takılarımı, özellikle küpelerimi kendim yaparım. Geceleri kitap okur ve müzik dinlerim.
*Kütüphanedeki kitapların hepsini okudunuz mu?
Okunmamış gibi duruyorlar da.
-Birçoğunu okudum.
*Şu an başucunuzda hangi kitaplar var?
-Kırışıklık Kürü, Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak, Afrodit, Sevdalar Çocuk Kalır.
*Çok numaracı, yapmacık bir kadın imajı çizmeyi nasıl başardınız?
-Yani, hayatı fazla ciddiye almıyorum. Beğendiğim şeyleri ciddiye alıyor, gerisini önemsemiyorum. Bana ait bir dünyada yaşıyorum. Benden beklenilen şeyleri yapmam erdem değil. İnsan kahkaha atarken de çok ciddi düşünebilir. En sıkıntılı olduğum anlar en neşeli göründüğüm zamanlardır. Bir topluluğa girince, herkese merhaba diyorum, ama kimseyi görmüyorum. Bazı insanlar beni yapmacık bulmakta haklılar. Çünkü oradaymış gibi davranıyorum. Kendi dünyama dalıyorum.
*O dünyada neler var?
-Çiçekler, boncuklar, taşlar var. Renkler var. Görmek istediğim her şeyi, ben her ışıkta görebilirim. Kötü anılarımı da hatırlamıyorum. Mesela çocukluğumu, ilk gençlik yıllarımı. Bu bana iyi geliyor. Bu da benim genç görünmemi sağladı. Bedenim ve cildim yaşımdan genç duruyor. Elbette stresliyim, ama stresi uzun vadede bünyemde barındırmıyorum.
*Evde de Carmen kıvamındasınız! Terlikleriniz kaç pond?
-15 pond! Düz pabuç katiyen giyemem. Giyince düşüyorum. En son Melih Kibar'ı anma gecesinin provasında yorulmuştum, bir ara spor ayakkabı giydim. Az sonra yere boylu boyunca uzandım (kahkaha atıyor). Evde bile beni makyajsız göremezsiniz. Üzerimdeki ev elbisem.
'Üzülmemek için gazete okumam'
*Gazete okur musunuz?
-Okumam. Yardımcım sevdiğim köşe yazarlarının yazılarını, önemli haberleri kesip bana verir. Gazeteleri okuyunca etkileniyorum, hayatla bağım azalıyor. İçimi umutsuzluk kaplıyor ki, bu benim için tehlikeli bir durum. 10-12 yıldır böyleyim. Çetin Altan âşığıyım. Ertuğrul Özkök'ü özellikle pazar günleri takip ediyorum. Ruhat Mengi, onu tanıdığım süreç itibariyle kendisine müthiş şeyler katmış birisi. Hıncal'ı (Uluç) da söylenerek okuyorum. O hep ekstremdi. Artık ona kırılmıyorum. Çünkü zamanında çok kırıldım.
*Hıncal Uluç, bir yazısında sizin Erol Simavi'yle yaşadığınız ilişkiyi ifşa etmişti. Duyduğunuz büyük aşktan, Simavi'ye nasıl masaj yaptığınızdan söz etmişti.
-Bizde misafirken onunla paylaştığım özel yaşamımı, anlattıklarımı aradan 20 küsur yıl geçti diye yazması onun etik görüşünü bağlar.
*Gazetelerde sizi üzen, umudunuzu kıran haberler neler?
-Gelir dengesizliği ve namus cinayetleri beni deli ediyor. Bir kadının ne yapıp ne yapmayacağına, gönlünün nereye kayıp nereye kaymayacağına dördüncü, beşinci çeperdeki insanlar karar veriyor.
*Henüz 17'nizde babanızın sizi bekâret kontrolüne götürmesi... Belki de kendinizi o kadınlarla özdeşleştiriyorsunuz.
-Belki... İçgüdüsel davranırım ben. Kadınların hırpalanmasına, orta zekâlılar cennetinde birtakım niteliksiz insanların fazladan öteye geçmiş olmalarına dayanamıyorum. Bu haberleri okuyarak zaman kaybediyorum. Televizyon açmıyorum, hatta kendi programlarımı da izlemiyorum. 'Ayy çok üzüldük, haftanın rüküşü seçildiniz!' diyorlar. Bana ne? Aidiyet duygum da yok galiba. Bizim camiamızda sanatçılar kendi yarattıkları illüzyonda kayboluyorlar. Çok fazla inanıyorlar başarılarına ve şöhretlerine. 'Kariyerim mahvolur,' telaşındalar. Umrum değil.
*'Kariyerim,' demediğiniz halde Nükhet Duru olmayı başardınız.
-Mucizevi bir şey bu. Çünkü dokuz yıldır albüm de çıkarmadım. Ama halk benim bir şarkı söylediğim zaman iyi söylediğimi biliyor. Kendi kendime kurumsallaşabildim. Nükhet Duru denilince beni az tanıyanlar bile 'Dikkatli, istikrarlı, neşeli ve işini iyi yapan bir şarkıcı' diye tanımlıyor.
*Neden albümleriniz çok satmıyor? Kendinizi yenilemediğiniz için mi?
-Albümlerimi kendi zevkime göre yapıyorum, yaptığım şey biraz lüks. Albümlerim elbette satsın isterim. Eski albümlerim çok sattı. 20 yıl önce yaptığım şarkılar hâlâ reaksiyon alabiliyor, demek ki gerçek şarkılar bunlar. Geçen zaman içinde sosyolojik yapı değişti. Büyük kitleler, benim söylemekten zevk alacağım müziğin peşinde değil artık. Bizim meslekte sürekli hit parçalar peşinde koşmak gerekiyor, ama ben hep sahneme yaslandım. Albüm yapmaktan o kadar keyif almadım. Ben tavrımı değiştirmek istemem.
'Unutamadığım adam Erol Simavi'
*Aşk cephesinde ne var, ne yok?
-Tamamen boş. Bu bir dinlenme süreci. İnsanın Cem gibi bir oğlu olunca 'Acaba ne zaman aşk yaşayacağım,' düşüncesinden çok daha farklı noktalarda olabiliyor. Dokuz ay önce Yunanlı doktorla (Yannis Gionnis) dost olarak ayrıldık. Ayrılmaya kendimi hazırladım ve ben söyledim. Kendi kendime yeter bir kadın olarak görünüyorum, bir erkek bir süre sonra 'Bunun bana hiç ihtiyacı yok,' diye düşünüyor.
*Neden böyle davranıyorsunuz?
Kendiliğinden ortaya çıkıyor. Oysa, ilişkimiz çok güzel, çok romantik gidiyordu. Onun için yapabileceğim jestlerin sonu yoktu. Yunanca öğrenmemin onu çok mutlu edeceğini düşündüm. Yunanca öğrendim. Zamanla sorunlar çıktı, tabii aradaki mesafe de önemliydi. Öyle bir yere geldik ki benim biraz daha Yunanistan'da olmam gerekiyordu. Oysa Cem'in bana en çok ihtiyaç duyduğu dönemler. Hangi anne 'Babası idare etsin,' diyebilir? Birtakım disiplinler için bir süre babaya gönderebilirim. Ama onun ihtiyacı olan şeyi ben veririm. Evde kokumun olması bile yeter. Anne - oğul ilişkisi başka bir şey. Onun onaylayacağı biriyle beraber olmak isterim. Erkek çocuğun karakteri bazı şeyleri geç anlar, bazı şeyleri bünyesi kabul etmez. Bu yüzden hep özenli davrandım.
*Yeni bir ilişki istemiyor musunuz?
-Bir şeyi zorlamak ya da beklemek gibi huylarım yoktur. Belki de kendimi biraz dinlemeyi arzu ediyorum. Aradığım nitelikte insanlar göremiyorum çevremde. Benim anladıklarımdan zevk alacak insanlar daha az. Bir defa yaşıtlarım çok yorgun. Benim doktor öyle değildi Allahtan. Sabah altıda kalkıp hadi bir yere gidelim dediğimde geliyordu. 30'luklar da yorgun. Onun için uyum sağladığım arkadaşlarımla daha çok eğleniyorum.
*Unutamadığınız adamlar?
-18 yaşındayken Mehmet Teoman'la nişanlandım. Hoş bir insandır, bir anlamda beni bana anlattı. Sonra benden çok büyük bir insan olan Erol Bey (Simavi) ile ilişkim oldu, üç yıl sürdü. Ben onun hoşuna gidebilecek şeyleri yaptım. Birlikte olduğum insanın beklentilerine göre davranırım. Ayrıldığımızda 24'ündeydim. Hâlâ onu çok severim. Her kadın gibi güce, başarıya hayranlık besliyorum. O kadar yetkin bir insanın benim sözümü dinliyor olması beni etkiliyordu... Hassas bir insandı, neyi istediğimi tahmin ederdi. Aramızdaki yaş farkı yüzünden bu ilişkinin bir gün tıkanacağını biliyordum. Hayatımdaki ideal erkek oydu. Zaten beni o yetiştirdi, bir hoca gibi imtihan ederdi. Onun sayesinde Fransızca öğrendim. 'Her şeyi öğreneceksin, ama onların hepsini unutup içinden geldiği gibi davranacaksın,' derdi. İlk evliliğimi yaptığım Dikran Masis gibi zeki bir adamın beni severek evlenmesi bana gurur veriyor.
Masis'le evliliğim sırasında sahneye ara verdim, çünkü Cem'in bebekliğini sindirerek yaşamak istedim. İkinci kocam Özalp (Birol) de bebek istiyordu, ama ben istemedim. Önce uzaklaştım, sonra hiç yokken kavga çıkardım.
*Açık saçık pozlar vermek de bu oyunun bir parçası mıydı?
-Sanki. Ufak ufak kırılmalar da yaşamıştım. Erkekleri birden şımartıyor, tepeme çıkartıyor, sonra birden bire çekip gidiyorum.
Ama bu kötü bir özellik. Uğraşıyorum, söz. Bir daha yapmayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder