- Fotoğrafçı Mehmet Turgut, “Beni Sil Beni Geç” adlı şarkımı üç gün dinledikten sonra böyle bir şey yapmaya karar verdi. Kadın “beni sil, beni geç” diyor ya, artık onun gözünde güller de siyah olmuş.
Mehmet Turgut’a yansıyan bu duyguya siz de katılıyor musunuz?
- Evet... Bence insanın hayatta en korkması gereken şey, kendi gözünden düşmesi. ınsan her türlü utanca dayanabilir ama kendi kendisine mahcup olması ve buna da sevdiği insanın şahit olması çok zor. Bu yüzden kadın orada, “Biliyorum bütün bunları yapacaksın, o yüzden beni sil, beni geç” diyor. Mete Özgencil çok güzel, sağlam bir duyguyla anlatmış. Ben de böyle sağlam sözleri söylemekten hep mutluluk duydum. Bundan yıllar önce “Beni Benimle Bırak” demiştim. Meselelerini kendi kendine halleden, acılarına kimseyi ortak etmeye çalışmayan bir kadın ya Nükhet Duru, bugün de bir şey değişmedi. Ne diyor Nükhet Duru, “Beni Sil Beni Geç”...
Yani yaşama amacının zevk almak ve mutluluktan ibaret olduğunu savunuyorsunuz...
- Aynen. Gönlünün gerçekten istediği ve mani olunamayan duygular, yaşanmalıdır. Etrafına zarar vermeden, kendi bedelini ödemek üzere, yaşanmalıdır. Ben hep istediğim şeyi yaşadım. Hayatta istemediğim bir şeyi yapmadım. Güvenilirliğimi de böyle elde ettim. Hiçbir zaman tehlikeli biri olmadım. Yani sağ gösterip sol vuran bir kadın olmadım. Hep çok şeffafımdır.
Peki hiç Nükhet Duru, Nükhet’in gözünden düştü mü?
- Hiç... En büyük mutluluk kaynağım bu. Bir ömür denilecek kadar uzun bir meslek hayatım var. En çok buna özen gösterdim. Yani kalp kırmamaya, kötülük yapmamaya, kimseye mani olmamaya çok özen gösterdim.
Özel hayatınızda bir kadının kalbini kırdınız mı?
- Sanmıyorum. Ama benim kalbim çok kırılmıştır. Bununla ilgili de kendimi suçladım. Nasıl suçladım? “Sen fırsat verdin” dedim kendime. O yüzden asla kendi gözümden düşmedim. Vicdanım çok rahat. ıçimde çelişki yok, huzurluyum.
Albümde “Hayat” adlı bir şarkınız var. Çok ironik bir şarkı bu...
- “Hayat”, aslında herkesin durumu çakozladığı fakat bir türlü kondurmak istemediği şeyleri anlatıyor. şarkının içinde şöyle bir ironi var; biz bu zamanı bir telaşe ile geçiriyoruz ama asıl yapılması gerekeni giderayak anlıyoruz. ışte şarkı tam da bunu anlatıyor.
Nedir asıl yapılması gereken?
- O anın, o doğumun, o ölümün farkına varmak ve ilahi adaleti, doğanın kanunlarını kabul etmek. Ve bunun keyfini çıkarmak.
Siz doğanın kanunlarına hiç karşı çıkmadınız mı?
- Hayır, hiç çıkmadım. Ben neden böyle sakin, kararmamış bir insanım biliyor musun? Olayları olduğu gibi kabul ettiğim için. Hiçbir şeye de artık eskisi kadar şaşırmıyorum. Aslında ben Kızılderililer gibiyim Sema...
Nasıl yani?
- Yani mevsim, gün, cemre vs gibi şeylerin hepsini bedenimde, ruhumda yaşıyorum. Hissediyorum. Çok tuhaf yani... O yüzden de hiçbir şey şaşırtmıyor beni...
Bu arada “Erkeklerin yüzde 60’ı gay” dediniz, ortalığı da bir güzel karıştırdınız...
- Ben hiçbir insan şekline karşı değilim. şimdi bütün gazeteciler bana, “Sevgiliniz var mı, hep yalnızsınız, aşk yok mu?” diye soruyor. Sonunda ben de onlara, “Ben iki kere evlenip boşanmışım, benim bir çocuğum var, bunu hiç evlenmemişlere sorsanıza, bana niye soruyorsunuz. Kaldı ki, bizim camiamızda gay olmayan birine çok sık rastlanıyor mu?” dedim. Söylediğim bu. Olay nerelere geldi! Yüzdeler savaştı! Benim bunun istatistiğini yapacak ne vaktim ne de bilgim olabilir. Biri demiş ki, “Erkeklerin yüzde 40’ı gay”. O ne zaman ölçtü acaba? Ama geçen gün Hülya Avşar’ın programına bir bilim adamı katıldı, “Türkiye’de gay erkek sayısında yüzde 12 artış var” dedi.
Ciddi bir artış rakamı bu, değil mi?
- Ama bu bir şaka... Bu doğanın bir şakası. Hangi ruhun hangi bedende geleceğini bilemiyorsunuz ki! Ruh başka şeyler istiyor. Ben genç kızlar için üzülüyorum...
Son zamanlarda herkes umreye gidiyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Camiye gidip dua etmek de aynı huşu gibi geliyor bana. Umre olayını, bir tarafı turistik, bir tarafı o ambiyansı içine sindirmek diye adlandırmak isterim. Gençliğinde bütün haltları ye, 40’ından sonra umreye git. Böyle bir din yok! Giden ablaları kızdırmayayım ama böyle bir şey yok. ıbadet, kendini bilmeye başladığın andan itibaren devreye girmiş demektir. “Beni affet Tanrım” demek için ya da kendim için bir şey istemek adına namaz kılmak yerine, insan kalbi kazanmak ve ihtiyacı olanlara bir şeyler aktarmak çok daha değerli. Yoksa 25 vakit namaz kılayım, etrafımdaki insanlar mutsuzsa, ben nasıl mutlu olabilirim ki?
05 Mayıs 2010
Gecce'den alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder