23 Ekim 2012 Salı

Nükhet Duru'yu En Çok Sevenden

Bazı çok bilmiş eşcinseller ne kadar eşcinsellerin belli tiplere hapsedilmesine karşı olsalar da, eşcinselliğin ne yazık ki ortak bazı, hatta bir çok noktası var. Kendilerine ikon seçmeleri de bunlardan biri. Hiçbir eşcinsel "eşcinsellerin ikonları var, benim de ikonum olsun" diye yola çıkmaz. İkon dediğimiz şey de heteroseksist sistemde maruz kaldığımız ayrımcılıklara karşı kendimize sağlam bir temsilci bulmak. Ve o temsilci eşcinsellerin ortak özelliklerinden dolayı ortak temsilci haline gelebiliyor.

Benim Nükhet Duru'ya ilgim çocukluğumdan, "Ben Gene Sana Vurgunum"u ilk duyduğundan beri var ama Ajda, Nilüfer ve Sezen'den sonra gerçek hayranlığım askerlik dönüşü '92 yılından itibaren yoğunlaşmaya başladı ve bugünlere kadar geldi. Ama hayranlık öyle diğerlerinki gibi bilinen Nükhet Duru hayranlığından çok müzikal bir hayranlıktı; Ses, yorum ve düzenleme gibi. Söz ve besteler de umrumda değildi aslında. Çünkü herkesin bir müzik anlayışı vardır. Bana göre ses ve yorumu bir kenara bırakırsak, bir şarkının % 90'ını düzenleme oluşturur. Söz "laylaylom" diye bile olabilir. Çünkü ben duyduğum seslere anlam yüklemesini kendim de becerebilirim. Notaların nasıl sıralandığının da önemi yok. Önemli olan o notaların sese dönüştükten sonra adeta bir dantela gibi aranje edilmesidir. O aranje besteyi çok sesli bir şekilde çok defa bestelemektir. O yüzden ükemizde müziğimiz ilerleyemiyor, o yüzden takığım ben bu düzenleme işine. Bana göre şu anda bu ülkede gerçek bir aranjör yok. İşin hiç içinde olmamama rağmen (Gitar, bağlama çalmak, nota bilmeyi saymazsak eğer), ben günümüz düzenlemecilerinin düzenlemelerinin bin kat iyisini yaparım. Çünkü iyi bir düzenleme için niyetlenmiyorlar bile veya o kapasite yok onlarda. Kim olsa arkada bir davul çaldırır, boşlukları değişik enstrümanlarla doldurur. Bunun dışında orjinal bir iş yapan düzenlemeci yok bu ülkede. Alınırlar mı? Alınsınlar ki öğrensinler. Nükhet Duru'yu sevmemin sebebi de sesi ve yorumuyla bütünleşen şarkılarındaki senfonik düzenlemelerdi. Nükhet Duru'dan da böyle beklenti içersinde olmak ve bunu dile getirmekten doğal ne olabilirdi ki? Evet beğenmiyorum günümüz düzenlemecilerini-aranjörlerini ve yaptıklarını. Eğer bunu dile getirmek de bir suçsa cezasına razıyım. Aranjörlere isim vermeye gerek yok, gerçekten hiçbirini beğenmiyorum. Bu ülkede doğru düzgün müzik anlayışı olsaydı, belki çok uzaklara gitmeye ihtiyaç duymazdım müzikal anlamda. Kim istemez kendi kültürünün müzikal ifadesini dinlemeyi?

Ama insanın içinde çoğulculuk adına bir çok seslilik yoksa, bu müzikte de, hayatın her alanında da ne yazık ki uyumlu bir çok seslilik olmuyor. Tek seslilik hem kolay, hem de maliyetsiz oluyor sanırım. Çünkü birilerini anlamak ve farklılıkları uyumlu bir şekilde biraraya getirmek meşakatli olsa gerek. Hem çok sesliliğin müşterisi yok ki. Kolaya algıya kolay vergi!

20 sene bir fiil asgari ücretle kapitalizme kölelik, enayilik yaptıktan sonra bu dik başlılığımdan, inandıklarımı ifade özgürlüğü kapsamında kullanma hakkımdan dolayı, çıkarcı sisteme de yar olmam beklenemezdi değil mi? İşsiz kalmak kötüdür ama heterokapitalizmin dar kalıpları, açlıktan bile daha çekilmez bir hale gelebiliyor insanı. Tabi bu kişiden kişiye değişir. "Bana uymuyor, uymadı" diyelim ve iş dünyasından tam anlamıyla kovuldum. Çünkü sömürgeci sistemde bütün herkesin iş anlayışı aynıydı. Sen işçisin, işçi olma haddini aşmayacaksın. İş dünyası ne ki, kim ki benim özgür ruhumun karşısında. Ben ki mikici erkek dünyaya karşı döt verenliğini çekinmeden savunan birisiyim. İş dünyasına mı boyun eğecektim. Hayat da aktı gitti zaten son Beş yıllık işsizlik dönemimde. Birikimler de bitti ama iyinin, doğrunun yanında oluyor evren her zaman. Bu Beş yıllık işsiz dünyam benim kendi dünyamı yaşamama fırsat tanımıştı. Merkür'ün çocuğu olarak iletişimdi görevim ve internetin içinde olan biri olarak web tasarım kurslarına gitmeliydim. Gittim de. Kurslarda üzerinde çalıştığım şablon hep Nükhet Duru Fan Club'tı. Kurs hocası bile "Ne Nükhet Duru'ymuş be!" diyordu benim sevdamı gördükçe. Aslında eşcinsellikle ilgili Denizli Gay LBT sitesi üzerinde de denemeler yapmak istiyordum ama öğrenmeye çok önem veren biri olarak, önyargılar yüzünden öğrenimimin aksamasını istemiyordum. Gerçi kurs esnasında Google bloglarını keşfedince, öğrendiklerimi bloglar üzerinde uygulamaya başladım ve normal site açma ihtiyacı da duymadım bloglar işimi gördüğü, beni tatmin ettiği için. Denizli Gay LBT bloğumdan sonra ilk işim Nükhet Duru Fan Club'u açmak oldu tabi. Dört yıl oldu bu bloğu açalı. Güncellemediğim günler de oldu ama elimden geldiğince kaynaklar bulmaya çalıştım bu blog için. Fotoğraf veya yazı bulamadıkça kliplerden fotoğraflar oluşturuyordum. Sonra düşündüm, hiç kimse Nükhet Duru için bir kitap yazmamıştı bugüne kadar. Ben de nacizane bir şeyler karalayayım, bakarsın gelecekte yapmak istediklerime bir veri oluşturur. Zaten bloğum da güncel bir kitap gibiydi her gün bir şeyler ilave ettiğim.

Yaptıklarımdan Nükhet Duru ve çevresine dair kimsenin haberi yoktu, olmasını da istemiyordum. Çünkü inananlardandım en güzel sevmenin uzaktan sevmek olduğuna, çok muhabbetin tez ayrılık getirdiğine. Ayrıca bu sevda Nükhet Duru'dan bağımsız bir sevdaydı. Nükhet Duru'ya da zarar vermek yerine onu olumlu şekilde ifade etmeye dayalı bir sevdaydı. Ne zaman yaptıklarımdan Nükhet Duru'nun çevresinin haberi oldu, ne zaman muhabbet etmeye başladık, en önemlisi de ne zaman albüm hazırlıkları başladı ve albüm gecikti, benim sivri tarafım devreye girince her şey tepe-taklak oldu. Ben hayatta inanmadığım hiçbir şey hakkında konuşmam ve söylediklerimin de hiç arkasında durmadığım olmamıştır. Ama gerçekten sevince susabiliyormuş insan, gerçekten sevince kaybetmekten korkabiliyormuş. Hala yazdıklarımın, yaptıklarımın arkasındayım. Çünkü eleşetirilerimde art niyet olmadığı gibi, yanlış bir şey de yok. Albümün gecikmesini eleştirmişim, düzenlemelerin nasıl olmasını arzuladığımı, neler yapılabileceğini söylemişim, ne tarz bir düzenleme tercih ettiğimi söylemişim, şu an müziğimizin genelinde mevcut olan düzenlemecilerin kötü olduğunu söylemişim ve Nükhet Duru'nun düzenlemelerini yapanların da kimler olduğunu biliyorum az-çok. Bunda kötü olan ne var? Sevmiyorsam sevmiyorumdur günümüz aranjörlerini ve düzenlemelerini. Bunu söyleme hakkını kimse elimden alamaz sanırım. Ayrıca hayatta ne kimseyi kendimden küçük görmüşümdür, ne de büyük. Herkes, her şey eşittir benim gözümde şu hayatta. Ama bazıları hiyerarşik düzende yetiştirildiği için, kariyere, maddiyata saygı bekleyebilir. Bu laflarımı da direkt kimse üzerine alınmasın. Bu benim hayat görüşüm yapımdan kaynaklanan ve tecrübelerime dayanan. Eğer birileri de davranışlarımda bir fevrilik görüyorsa o benim fevriliğimden değil, insanların kendi şartlanmışlıklarına ters gelmesindendir. Hep nasıl anlattığın değil de nasıl anlaşıldığın önemli deriz ya, birazcık da yanlış anlayanların çaba sarf etmesi gerektiğine inanıyorum ben. Artık yanlış anlayanlar da bahaneci bence. Doğrunun ne olduğunu biliyorlar, işlerine öyle geliyor çünkü.

Bu yazdıklarım da ne kimseye cevap vermek, ne köprüleri tamamen atmak, ne de sevgide bir azalmanın olduğuna dair. Sadece bir ifade ediş. Susmak çok kötü bir şeydir çünkü. Sustukça bir şeyler daha da yanlış anlaşılır. Düşünceler uymaz ayrı mesele ama düşünceler ifade edilmelidir. Ben ifade ederim en azından. 

Yaptıklarımın da bir amacı olduğuna inanıyorum. Müzik en önemli şeydir benim hayatımda kimliksel olarak varolabilmekten sonra. Müzik adına bir görevdi bu blog da. Batı'da eşcinsel hakları kazanılınca örgütler görevlerinin tamamlanması sebebiyle fesh ederler kendilerini. Sanırım Nükhet Duru'nun albümünün çıkma arifesinde, bu görevi bitirmenin de tam zamanı! Belki müziğe tekrar ara verdiğinde yeniden devam ederim.

Bu bloğun kişisel Nükhet Duru hayranlığını tatminden başka kime ne faydası olmuştur diye sorgulayabiliriz. Belki ortak kimyası Nükhet Duru olan 3-5 kişinin birbiriyle tanışmasını sağlamış, Nükhet Duru dostluğunun hayranlıktan öte sanal alemde de olsa özel hayata da taşınmasına vesile olmuştur. Sevgiden ve dostluktan daha değerli bir şey olmadığına göre de bir işe yaramış demektir.

Öğrenmeye geldiğimiz şu hayat, tecrübelerle kendimizi geliştirdiğimiz bir okuldur benim için. Ben her olaydan bir ders çıkaran, her olumsuzluğu doğruları görmek ve öğrenmek için fırsat bilenlerdenim. Aslında hayata dair her şeyin insanın kendi içinde, kendi kafasında olduğu tecrübelenmiş bir deneyim ve de bazılarının cesurca ifade ettiği bir gerçektir. Demek ki insanın düşüp dizini acıtması gerekiyor sevginin de, aşkın da, manevi duyguların da, her şeyin de insanın içinde olduğunu anlaması için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder