14 Ekim 2017 Cumartesi
O ses ki bir senfoni gibi çok sesli ve çok derin
Eskiden, 70'li yıllardaki gibi ne zaman bizim 45'lik-single'larımız olacak derdim Batı'daki gibi şarkı listelerimizin olması için. Çünkü eskiden 45'lik satışlarından oluşurdu listeler daha gerçekçi; şimdikiler gibi her yayın kuruluşunun kafasına göre oluşturduğu değil. Tamam çalınma oranları falan da kullanılıyor Amerika 45'likler-single listelerinde İngiltere istisna ama bir standardı var bu işin oralarda. Şimdilerde ise YouTube belirleyici hangi şarkının daha popüler olduğu, daha çok dinlendiğine dair. Artık milyarlar tıklanıyor en çok dinlenen şarkılar teknoloji-internet sayesinde. Artık dünyanın neresinde olursan ol her şarkıya ulaşabiliyorsun bu video sitesi sayesinde. Bana göre çok da güzel oldu. Çünkü bir müziksever için çok önemlidir şarkının ulaşılabilirliği TRT 3 dönemini yaşamış biri olarak. Tek kanal radyodan şarkı çalınacak da, o şarkıyı duyabileceğiz ancak. Ya duyamadıklarımız ne olacak; biz de dünyayı ihmal etmeyen bir müzik sektörü mü var ayol cebini düşünmekten başka bir işe yaramayan?
Ülkemizde dünya ile birlikte teknolojinin sebep olduğu hızlı tüketim kaçınılmazlığı yüzünden, artık albüm denilen 12 şarkılık çalışmalara yatırım yapılmıyor pek maddi olarak geri dönüşüm sağlamadığı için. Mecburiyetten 45'lik mahiyetinde single'a döndük işte ama ne yazık ki hala Türkiye'nin sağlıklı bir listesi yok ve müzik listeleri olan ülkeler kategorisinde yer almıyoruz hala ayrı bir konu. Her gün 10'larca single çıkıyor Türkiye'de ama artık CD gibi herhangi bir materyal üzerine basılmıyor bile; ya dijital platformdan satılıyor ya da YouTube'a yükleniyor sanatçının kartviziti mahiyetinde.
Aslında gelmek istediğim nokta... Artık bir şarkıyla piyasaya çıkmak o kadar zor değil ama tutunabilmek için de farklı olmak ve fark yaratmak gibi meziyetler gerekiyor sanırım. Keşke bu fark da müzikalite adına olsaydı. Güçlü bir soundla, çalıntı bir sample ile ve de teknolojinin sağladığı imkanların klip görselliğiyle ve de-ve de YouTube sayesinde işi kıvırabiliyorsun. Tabi bu imkanları doğru-kaliteli şekilde kullananlar da yok diyemeyiz. Ben sound olarak müziğimizin evrenseli yakalamasından çok memnunum. Bu sounda sayesinde şarkıların eli ayağı daha düzgün oluyor, en azından benim dinleyebileceğim bir niteliğe bürünüyor, hatta bu sound sayesinde şarkı kurtarılıyor. Yoksa günümüz şarkılarının yüzüne bakılmayabilir bile.
Hadi şarkının niteliğini de geçtik diyelim. Aslında asıl değinmek istediğim konu bu. Şarkıcıların sesleri ne kadar kısır, ne kadar verimsiz, ne kadar birbirinin benzeri. Eğer sesler 70'lerdeki, 80'lerdeki gibi daha özel, daha karizmatik olsalar şarkılara daha çok şey katacaklar. Düşünüyorum da aranje diye bir şey kalmadı aranjör diye bir şey kalmadığı için; çünkü mikserin başına geçen düzenleme yapıyor; artık DJ'ler müzik uzmanı kesildi ve düzenlemeler de fabrikasyon oldu. Nerede o dantela gibi işlenen, senfoni gibi içimizi genişleten ilmek ilmek düzenlemeler... Onno Tunç, Norayr Demirci, vesaire...
Şu da bir gerçek sanırım... Ben tek kanallı veya bir kaç kanallı kayıt cihazlarının natürelliğini arıyorum müzikte. Teknolojik imkanlar soundu yükseltti ama artık şarkılar artık kulağımın dibinde gibi çalmıyor, beni içine almıyor. Bunda şarkıların bir orkestra ile çalınmamasının da etkisi vardır tabi. Ama, ama hayal ediyorum da... Mesela en son çıkan bir albümdeki bir şarkıyı, aynı kaydın üzerine Nükhet Duru'nun söylediğini... Al sana "Seninle" diyorum. Evet çok belirleyici şarkıcının sesi bir şarkının müzikalitesinde. O ses ki Nükhet Duru'nunki gibi; senfonik bir orkestra gibi çok sesliyse, akustik bir arenada gibi derinlik hissi veriyorsa, içli anlamında derinse; tek bir gitarla bile senin ayaklarını yerden kesebilir, başka dünyalara götürebilir ve o şarkıyı klasik bir niteliğe büründürebilir....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder