27 Mayıs 2012 Pazar

"Nükhet Duru hem dost hem de sevgili"

Nükhet Duru bu yıl 40. sanat yılını kutluyor. Üstelik Sezen Aksu'nun prodüktörlüğünde yaptığı 'Tam Zamanında' adlı yeni bir albümle.

Naim Dilmener, 40 yıl önce gazino kulisinin kapısında tanıştığı ve o günden beri adım adım takip ettiği Duru’nun hikayesini Vogue Türkiye için yazdı.

Ne zaman Nükhet Duru’dan laf açılsa aynı şeyleri söyler ya da duyarız: “O bambaşka biridir...” Hakikaten de bambaşkadır. Bu cümleyi sarfeden canı gönülden sarfeder, dinleyen de canı gönülden tasdik eder: “Evet bambaşka...” Neden öyle olduğu konusunda yüzlerce sebep sıralanabilir. Hepsi de doğru ve birbirini tamamlayan şeylerdir. Ama tamamı bir insanı ‘insan’, bir sanatçıyı da ‘sanatçı’ yapan şeylerdir. Tırnaklarıyla kazıyarak gelmiştir olduğu yere. Hep doğru bildiğini yaparak hem de... 1972. Liseyi bitirmiş, üniversite imtihanlarına hazırlanmaktaydım o yaz. Ama eğer günlerden çarşamba ya da pazarsa kitabı erkenden kapatır, soluğu Yenikapı’daki Çakıl ve Gar gazinolarının kulis kapılarında alırdım.

Giren ve çıkanların önüne atlar, onları ne kadar sevdiğimi, ne kadar hayranlıkla dinlediğimi anlatır, imzalı birer fotoğraflarını isterdim. O günlerde, henüz herkesin cebinde kameralı telefon olmadığı için, sanatçı ile fotoğraf çektirmek imkansız bir şeydi. Ama onlardan fotoğraf istenirdi; bu adettendi. Zaten iç cepleri, çantaları bu siyah beyaz fotoğraflarla dolu olurdu. Çekerlerdi birer birer, ‘filancaya sevgilerimle’, ‘falancaya saygılarımla’ diyerek gazlı kalemlerle basarlardı imzayı. İşte bu Mardinli yeniyetme de koleksiyonunu zenginleştirmek için o güne kadar hiç bilmediği, hiç duymadığı isimlerin de önüne atlardı ve bunlardan biri de, nerdeyse yaşıtı sayılabilecek bir genç kız, hatta bir çocuktu. İsmini, kulis kapısının bekçisinden öğrenmiştim. “Nükhet Duru’dur ismi” demişti, “Çok gençtir ama herkesten iyi şarkı söyler.”

Çarşamba ya da pazarların birinde Nükhet Duru’nun da yoluna çıktım: “Bir imzalı fotoğrafınızı rica edebilir miyim?” Daha fazla bir şey söyleyememiştim çünkü en çok hangi şarkısını sevdiğimi sorsa, rezil olacağımın farkındaydım. “Henüz fotoğraf çektirmedim, daha sonra inşallah...” diye cevap verdi. Ve o günden sonra büyük bir şevkle, adım adım takip etmeye başladım onu. Ve buna değdi. Bir tek gün olsun, bir şarkısında olsun yanıltmadı beni. 80’lerle birlikte Türk müziği söylemeye başladığında, iflah olmaz bir popsever olarak üzülmedim değil ama öyle güzel, öyle naif söylemişti ki o şarkıları, “Bu aralar da böyle olsun” diyerek kendimi razı etmiştim. O zamanlar her şey biraz plak demekti.

İlk Nükhet Duru 45’liği için çok beklemek zorunda kaldık. 1975 yılında AS’tan çıktı: Bir yüzünde Aklımda Sen Fikrimde Sen, diğer yüzünde Karadır Kaşların. Evet evet o meşhur türkü, hani ferman yazdıranı. Plağın iki tarafı da ama özellikle arka tarafı müthişti. Ama eleştirmenlerin, “Genç bir yetenek”, “Fena da değil gerçi...”, “İlerisine de bakmak, ne yapacağını beklemek gerek” gibi cümleleri ile yetinmek zorunda kaldık ben ve bütün hayranları. Ama o kendini tanıyor, kendine güveniyordu. Olanlar da birkaç ay içinde oldu zaten. O sıralarda Tanju Okan Kadınım ile ortalığı ateşe vermişti ve bu şarkının söz yazarı da genç bir isimdi: Mehmet Teoman.

Bir gün, Sarıyer’deki Urcan gazinosunda oturan Mehmet Teoman’ın yanına bir genç kız yaklaştı ve “Bana bir şarkı yazmanızı istiyorum” dedi. Mehmet Teoman yıllar sonra o günleri bana şöyle anlattı: “O kadar kendinden emindi ki bunu söylerken, istediğine evet demek dışında başka bir yol yoktu.” Mucizevi bir tanışma olmuştu bu; sadece taraflar için değil, herkes için... Gelin o günlerin Hey dergilerinden birini karıştırıp, işe nerelerden başlandığına bir bakalım. Tarih 14 Ocak 1976: “Geçtiğimiz hafta İstanbul gazetelerinde Nükhet Duru Show başlığı altında ilanlar yayınlandı.


Müzikal yıldızı...

Genç şarkıcının bir de duyurusuna rastladık. “Ben Nükhet Duru... Uzun süredir çalışmalarını sürdürmekte olduğum show’umu yalnızca Playboy kulüpte sergileyeceğimi saygıdeğer seyirci ve dinleyicilerime bildirmeyi bir görev sayarım” diyordu. Liza Minelli Show, Lulu Show, Tom Jones Show ve Sylvie Vartan Show hiç de yabancısı olmadığımız gösterilerdi. Ülkemizde de ilk olarak hazırlanan böylesine geniş kapsamlı bir şovu Hey okurları için dakikası dakikasına izledik: Saat gece yarısını çoktan geçmiş...

Sahneye gelen Erol Duygulu Orkestrası şovun başladığını ilan ediyor. Arkasından orkestra, görevini DJ’e bırakıyor. Avrupa’dan getirtilen hızlı ritimli plaklar eşliğinde Go Go Dans Grubu gösterilerine başlıyor. Gösterinin bitiminde, orkestra Sen Benimsin’i çalmaya başlıyor ve Nükhet Duru elinde mikrofonuyla kulis kapısından çıkıyor. Şeffaf yırtmaçlı giysileri içinde Beni Benimle Bırak ve Anılar’ı söyleyen Nükhet Duru’ya daha sonra dans grubu da katılıyor. Büyük bir rock’n roll gösterisi başlıyor.

Gösteri devam ederken kulise dönen Nükhet Duru, bu kez, topuz yapılmış saçları ve siyah giysileriyle sahneye geliyor. Yalnız Kadın ve Kulis Kapısı’nı söyledikten sonra Okay Temiz’i sahneye çağırıyor. Okay Temiz’in 15 dakikayı bulan kişisel gösterisinin bitimine doğru orkestra yeniden şova katılıyor. Go Go Dans Grubu’na mayosuyla Nükhet Duru da ekleniyor. Gösterinin bitiminde bütün sanatçılar yeniden sahneye geliyor ve Biz Doğuştan Sanatçıyız deyip gösteriyi bitiriyorlar...”

Belli ki Mehmet Teoman, elinde her kalıba girebilecek komple bir sanatçı olduğunu görmüş, daha sonraki yıllarda Egemen Bostancı’nın uç noktalara taşıyacağı müzikallerin temelini böyle atmıştı... Nükhet Duru imaj ya da görünüm adına bir sürü şeyi denedikten sonra kararını verecekti. Geçen zaman ile birlikte ağırlık yırtmaçlı giysilerden siyah giysilere kaydı; saçlar, kulise dönmeye gerek kalmaksızın topuzda sabitlendi.


Altın çağ başlıyor

Duru ve Teoman ikilisi, bir süper müzisyen ve besteci ile tanıştı, bu iki ismin yanına üçüncü bir isim eklendi, Cenk Taşkan. Salim Dündar’ın aracılığıyla ekip tamamdı artık. Ardından da plaklar, plaklar, plaklar... Tamamı popüler müziğimizin vazgeçilmezleri arasına girmiş plaklar... Kısa süre içerisinde, arka arkaya. Beni Benimle Bırak ile başladı sonraları ‘altın çağ’ olarak etiketlenecek bu dönem. Canım Yandı, Cambaz, Harp ve Sulh, Güneş ve Anılar ile devam etti. Araya Eurovision’lar da girdi ve nihayetinde bu birliktelik, çoğu eleştirmenin En İyi 10 Albüm listesine dahil ettiği (bana göre en iyi) Bir Nefes Gibi albümüyle taçlandı. Sonra da Mehmet Teoman ve Cenk Taşkan’ın nöbetini Ali Kocatepe devraldı. Amaç altın çağı sürdürmekti, sürdürüldü. Melankoli ve Ben Sana Vurgunum sarıp sarmaladı bütün memleketi.

Art arda başkaları geldi: IV, (o müthiş Seninle’li) Nükhet Duru 1981. Bir başka rüya ekip, Çiğdem Talu-Melih Kibar ile Aşıksam Ne Farkeder, Her Şey Yeni. Attila Özdemiroğlu destekli Sevda. Murathan Mungan’ın sözlerini yazdığı emsalsiz Bir Tek Sevgili parçasının da olduğu Çek Halatı Gönlüm. Erken bir best of olan Benim Şarkılarım. Selim Atakan ile müthiş bir işbirliği sonucunda yapılan Benim Yolum. Büyük bir hit haline gelecek Mahmure’li Aç Gözünü Adamım... Ve başka ekiplerle bambaşka albümler. 1996 yılında ise Türkçe popun bilirkişilerinden biriyle, Mete Özgencil ile yolları kesişti, Gümüş adlı kıymeti fazlaca bilinmemiş bir albüm çıktı. 1997 yılında ise beklenen gerçekleşti. Duru, kendisine büyük başarı yaşatmış Mehmet Teoman ve Cenk Taşkan ile yeniden bir araya geldi. Bu yeni dönem kıymeti hiç bilinmemiş bir başka albüm olan Mühür ile başladı, giderek elektronikleşmeye başlayan piyasaya bir tür protesto sayılması gereken Bir Nefes Gibi ile devam etti. Nükhet Duru, bir yandan çağın gereklerine de kendince uymaya çalıştı. Mehmet Teoman’ın bir projesi olan remix öyleydi mesela. İki ayrı single olan Beni Benimle Bırak, Biz Göçmüşüz Buralardan, Ben Sana Vurgunum ve Kolay Kolay’ın muhtelif remix’leri, belki bir ticari başarı elde edemedi ama remix ve dans müziğine uzak duran genişçe bir kesimi pistlere çekti, havaya soktu. Sahnelerde uzunca bir süre omuz omuza olacağı Cenk Eren ile Muhteşem İkili olarak çıktı karşımıza.


Nükhet-Sezen el ele

Mete Özgencil ile yeniden bir şeyler denemeye giriştiği İlk 2 single’ı sonrası ise Selim Atakan ile çalışmaya başladı. Yapılan, hazırlanan şarkıların büyük bir kısmını her ikisinin de yakın bir dostu olmam hasebiyle dinleme şansına sahip oldum. Diyebilirim ki, bu ikili bütün zamanların en iyi albümlerinden birini yapmak üzereydi. Ama şartlar projenin rafa kaldırılmasına sebep oldu, çünkü Nükhet Duru, Sezen Aksu’nun şarkılarının ağırlıkta olduğu bir albüm yapmaya karar vermişti. Daha pop, daha güncel bir albüm. İsmi şimdilik Tam Zamanında olarak anılan bu albüm henüz bitmedi. Ama çok yol alındı ve bitirilmek üzere. Büyük bir terslik olmazsa, bu ay çıkacak.

Aytuğ Yargıç’ın stüdyosunda bu albümün büyük bir kısmını dinledim. Nükhet Duru ve Sezen Aksu el ele vermiş, Nükhet Duru’ya yaraşır bir güncel pop resmetmişler. Kırk yıllık Nükhet Duru hayranları da bayılacak bu albüme, Duru’yu ilk olarak keşfedecek genç insanlar da. Bir Hicran var mesela albümde, hepimizin yeni İkinci Bahar’ı olacak gibi görünüyor. Öyle sağlam, öyle duygusal, öyle çekici bir şarkı. 1972-2012. Müzikte 40. yıl. 40 yıl! Dile bile kolay değil. Her ama her anı müzik ile, hem de mükemmel bir müzikle döşenmiş bir kırk yıl ise zordan ötesi. Ama Nükhet Duru bu; bir tek o yapabilirdi, yaptı...

Vogue Türkiye

(20.05.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder