Sesi, müziği, yorumu ve tarzıyla Türkiye’de yetişen en özel sanatçılardan biri Nükhet Duru… Güzelliğiyle yıllara meydan okuyan, tabiri caizse şarap gibi bir kadın… Sanat yaşamı boyunca seslendirdiği yüzlerce şarkı, verdiği sayısız konserle ülkemizde popüler kültürün en uzun soluklu isimlerinden biri olmayı başardı.
Asıl ismi Müberra Nükhet Durum. Aslında “Duru” olan soyadlarını nüfus memuru yanlışlıkla “Durum” olarak yazınca düzelttirirler. Nükhet Duru olarak ünlenince de ilk ismi Müberra’yı mahkeme kararıyla kaldırtır.
11 yaşındayken anne ve babası ayrılınca ağır bir travma yaşar; felç olur, yaklaşık 1 yıl yürüyemez… Şarkı söylemeyi çok seven Müberra, annesinin itirazlarına rağmen 14 yaşında kendini Florya Deniz Kulübü’nün sahnesinde bulur. Bir gün şöhretlerin menajeri Zeki Tükel kendisini dinler ve onu Bebek Belediye Gazinosu’nun kadrosuna alır. Sonra alır başını gider; bazı zamanlar bir gecede dört yere çıkar, 16 yaşındadır ama çok para kazanmaya başlar…
70’li yılların başında Mehmet Teoman’la tanışır, Teoman onun için şarkı sözleri yazmaya başlar fakat albümü tamamlayamadan Nükhet Duru rahatsızlanır… Felç geçirdiğini sanırlar, ancak sonradan anlaşılır ki aslında felç geçirmemiş, MS hastalığına yakalanmıştır, 6 ay yataktan çıkamaz… Mehmet Teoman’la çalışmaya başlayınca daha da parlar; 1974’te "Aklımda Sen Fikrimde Sen - Karadır Kaşların" adını taşıyan ilk 45’lik plağını doldurur. Ardından Mehmet Teoman ve Cenk Taşkan’la hazırladıkları "Beni Benimle Bırak" ile büyük çıkış yapar. 1975 tarihli "Beni Benimle Bırak - Gerisi Vız Gelir" adlı 45’liği sanatçıya ilk ‘Altın Plak’ını kazandırır. 1977’de çıkardığı ilk albümü "Bir Nefes Gibi"yle “Yılın En İyi Yorumcusu” ve “Yılın En Başarılı Kadın Solisti” ödüllerine değer görülür. 1978’de Modern Folk Üçlüsü ile seslendirdiği "Dostluğa Davet" ile Seul Şarkı Yarışması’nda birinci olur. 1981’de Sezen Aksu ve Uzay Heparı’yla yaptığı kendi adını taşıyan albüm oldukça ses getirir… "Melankoli", "Ben Gene Sana Vurgunum", "Anılar", "Melankoli", "Cambaz", "Mahmure", "Yasaksa Yasak" adlı şarkıları unutulmazlar arasına girer.
Dönemin ünlü isimleriyle birlikte "Yaşa Sevgili Dünya" (1977), "Merhaba Müzik" (1979), "Ve On Yıl Geçti" (1980), "Operetler" (1982), "7’den 77’ye" (1984), "Carmen -"Kan ve Gül" (1985), "Aşk Olsun" (1985), "Gülümseyen Geceler" (1991), "Müzikomedi" (1992), "Cahide - Bu Bir Efsane" (1998), "7 Kocalı Hürmüz" (1999) gibi birçok müzikalde oynar. Dizilerde rol alır, televizyon programı yapar. 31 yıl aradan sonra 2014’te usta sanatçı Timur Selçuk’la, 2015’te ise pop müziğin romantik sesi Yaşar’la aynı sahneyi paylaşır.
Nükhet Duru müzikal anlamında en son bu yıl Türker İnanoğlu’nun yapımcılığını üstlendiği, Ferdi Merter’in yazdığı, Şakir Gürzumar’ın yönettiği "İstanbulname"de çıktı karşımıza; “Uğurböceği” karakterini canlandırdı.
Geçen yıl "Aşkın N Hali" adlı albümünü sevenleriyle buluşturan usta yorumcu yakın zamanda bir de dizide rol aldı; Şahane Damat dizisinde “Diva” lakaplı bir sanatçıyı oynadı. Şimdilerde de sanatçı dostu Soner Olgun’la “Dost Muhabbetleri” adlı konserler veriyor. Yeni projelerini ise sır gibi saklıyor.
Nükhet Duru sanatı ve yaşamıyla ilgili merak ettiklerimizi samimiyetle yanıtladı:
Müziğe çok erken başlamışsınız; 14 yaşında… Bir gün şöhret olacağınızı hayal ediyor muydunuz? Küçük yaşta sahnelere çıkmak sizden neler götürdü, neler kazandırdı?
Benim derdim şöhret olmak değil, iyi bir müzisyen, iyi bir şarkıcı olmaktı. Bu, yanında başarıyla birlikte şöhreti getirirdi zaten ama ben bunu bilinçli yapmadım. Müzik aşkıyla bu mesleğe başladım ve beni en fazla mutlu eden, tedavi edebilen, üzüntülerimi, sıkıntılarımı ya da sevinçlerimi dengeleyen en etkili şeyin şarkı söylemek olduğunu fark ettiğim için bu kadar peşinden koştum mesleğimin… Getirileri; erken yaşta başarıyı yakaladım ve sonra da bunu sindirme, köpürtme, kendimi daha donanımlı hâle getirme imkânlarını buldum. Kaybettirdikleri; evet yaşanmamış bir genç kızlık olabilir ama sonradan kendi kendime onları yükledim ve çocuksu ruhumun da yardımıyla çoğunu yaşadım sayılır.
Gazinolar dönemi Türkiye’nin müzik tarihinde önemli bir yere sahip. Kariyerinizde nasıl bir yer tutuyor? Neler öğrendiniz?
Ben orada büyüdüm, deneme-yanılma yöntemiyle orada şarkı söylemeyi öğrendim. Aslında kariyerimin başlangıcı önce orkestra sanatçısı olmak, orkestrada dans müziği yapmaktı. Solo kariyerimin başlangıcını gazinolarda okuyup öğrenerek ve her seferinde seyircinin reaksiyonunu ölçerek devam ettirdim. Zamanın gazinoları, benim büyüdüğüm gazinolar gerçekten müzik yuvasıydı, herkes belirgin bir şekilde iyimser de olsa eleştirilerini sunardı. Ve biz kendimizi geliştirmek, daha iyi olabilmek için birinci gazinodan ikinci gazinoya gittiğimizde bile fark yaratmak için çalışırdık.
Ekip çalışmaları 1970'lerin müzik piyasasına damgasını vurmuştu. Siz de uzun yıllar bu şekilde çalıştınız. Alanında en iyi isimler bir aradaydı. Neydi o dönemin sırrı?
O dönemin sırrı; adanmak, yılmadan usanmadan çalışmaktı… 1974'te Cenk Taşkan, Mehmet Teoman, Nükhet Duru ekibini kurduk. Onno Tunç ve Timur Selçuk’un da katılımlarıyla, düzenlemelerde özgün Türk bestelerinin yaratılmasına gayret ettik ve bana özel üretilmiş besteler yapıldı. Söylemek istediklerimi, beni ilgilendiren sosyal konuların altındaki duygularımı, yaklaşımımı belli eden şarkılardı bunlar. Hatta “benim hayat hikâyemdi” diyebiliriz.
Öte yandan bu birliktelikleri siz hâlâ devam ettiriyorsunuz en azından konserlerde. Örneğin usta müzisyen Timur Selçuk, Yaşar, Soner Olgun’la... Bu etkileşimlerden neler kazanıyorsunuz?
Sevdiği insanlarla müzik yapmaktan hoşlanan biriyim. Sevgi büyüyor, köpürüyor, daha kuvvetli bağlarla birbirimize bağlanıyoruz; çünkü sahne üzerinde şarkı söylerken, müzik yaparken oluşan ilişki çok başka bir şeydir. Er meydanında omuz omuza yürümek demektir o! Bu benim çok hoşuma gidiyor. Bir başıma olmak yerine, hep sevdiğim insanlarla düet yapmak, onlarla beraber müzik yapmak, paylaşmak, sonra da seyirciye aktarmak… Üzerine kattığın bir fark olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir insan evinden çıkıp sizi izlemeye geliyorsa albümde dinlediği gibi bir şeyi ona veremezsiniz… Ayıptır! İlaveleri olmalı bunun, farkı olmalı. Onu bir daha gelmek için, sizi sahnede görmek için, yaşanamayacak bir geceyi bir kereliğine yaşamak için heves edindirmelisiniz. Bu yüzden bunları hep devam ettirmek istiyorum.
Sanat yaşamınız boyunca birçok müzikalde rol aldınız. En son Ferdi Merter’in yazdığı, Şakir Gürzumar’ın yönettiği “İstanbulname” adlı müzikalde “Uğurböceği” karakterini canlandırdınız. Müzikaller sizin için ne ifade ediyor?
Kolektif çalışmalardan çok zevk alıyorum; oradaki dans ve oyuncu grubu, provalar, provalarda içilen çay, kahve, sohbetler, sonra aynı oyunun heyecanıyla açılış yapmak, finaldeki alkışı paylaşmak… Bunlar benim yaşam biçimim diyebilirim.
Türk izleyicisinin müzikallere ilgisi eskiden nasıldı? Bugün nasıl?
Türk izleyicisinin iyi bir şeye ilgisi her zaman vardır. Bütün mesele, o iyi şeyi anlatabilmek, tanıtabilmek, haberini verebilmek… Tabii günümüzde bazen acı olaylarla karşılaşıp önemli sanat olaylarını sekteye vurduruyoruz… Bunun bir süreç olduğunu, düze çıkacağımızı düşünüyorum, asla umuttan vazgeçen biri değilim.
Tiyatro önemli bir sanattır, o geceye mahsustur, orada oynanır, yaşanır ve biter. Ertesi gün başka bir şeydir… Aynı şekilde müzikal de içeriyor bunu, konser de… Yani söylemeye çalıştığım; belgelenmiş, montajlanmış, teknolojik birikimle süslenmiş bir filmi tabi ki bir başyapıt olarak bir ömür saklayabilirsiniz. Ama bir tiyatro ya da müzikaldeki geceyi bir daha yaşayamazsınız, göremezsiniz. Hep bunu söylemeye çalışıyorum.
Sizin kuşağınızdan çoğu müzisyen dönemin ruhuyla arabeske yönelmişti. Siz kolayı değil, zoru tercih ettiniz yıllarca. Özellikle şarkı sözleriyle... Aysel Gürel, Sezen Aksu, Timur Selçuk, Murathan Mungan, Lale Müldür gibi isimlerin satırları vardı şarkılarınızda. Neden ve nasıl arabesk yoluna hiç sapmadınız?
Başlangıcımda yoksa ortalarda ve sonlarda niye yapayım? Benim başlangıcımda Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Ümit Yaşar Oğuzcan, Cahit Sıtkı Tarancı var… Yahya Kemal var… Bu şairlerin şiirlerini müziklendirerek söylemiş bir genç şarkıcının daha sonra kolay müşteri tutabilmek adına tarzını değiştirmesini doğru bulmadım. Severim, dinlerim, hoşlanırım ama ben kendi kariyerimde çok ekonomik yer veririm.
Nükhet Duru denilince hafızalarda güçlü sesin/sanatın yanı sıra giyiminiz, klasikleşmiş makyajınızla sizi siz yapan çok bilindik bir görüntü var. Yeni bir müzisyen çıkarken artık zorlama imajlar yaratılıyor. Kendiliğinden gelen bir imaj sizinki… Yılların da etkisi var elbette ama bu nasıl oluştu?
Bu öyle çok hesaplanarak oluşmuş bir şey değil ama içgüdülerle oluşmuş diyebilirim… Topuzum, halka küpelerim, koyu renk saçlarım, değişmeyen tarzdaki giyimim, modayla çok takılmayan, tamamen kendi modasını kendi yürüten bir şarkıcı… Bu tamamen içgüdüseldi… Elbette ki annemin modacı olmasından kaynaklanan bir takım temel bilgilerim vardı ama benim şahsiyetim de zaten hayal ettiği elbiseleri giymeye müsait bir kadın şahsiyetiydi. Revü yıldızı gibi yaşamayı ve onları giymeyi istedim; kitabına uydurdum, giydim!
Sahneye çıkmadan önceki ruh haliniz nasıldır? Şarkı söylerken neler hissediyorsunuz?
Çıkmadan önce şu 3 şarkıyı bir geçirsem de, sonra düzlüğe gelsem diye düşünürüm… Hâlâ çok heyecanlanıyorum. “40 yılını sahnede geçirmiş bir insan nasıl heyecanlanır?” diyorlar, ben de buna şaşırıyorum. Sanki her gece aynıymış gibi… İlk 3 şarkıyı atlatmadan normal düzenime geçemiyorum…
Sahne dışında nasıl bir insansınız?
Valla halim-selim, sakin bir insanım… Sahnedekinin başka biri olduğuna kendimi o kadar inandırdım ki; oradaki kişi, o ışığı yandığı zaman en özgür halinde oluyor… Hayatta yapamayacağım, utanacağım her şeyi sahnede yapabiliyorum. Bu da garip bir duygu… “Orada yaptığını şimdi şurada yap” desen, hayatta yapamam. Utangaç bir insanım normalde. Ama sahnede öbürü geliyor, ne yapıyorsa yapıyor…
Günümüz müzik piyasasında iyi bir yapıt gerçekten de yolunu buluyor mu? Reyting kaygılarını ne kadar aşabiliyor?
O kadar göreceli oldu ki bu artık, arada sıkışmaz gündeme yenilmezse iyi bir şey mutlaka ortaya çıkıyor. Çünkü iyi bir şeyi toprakla örtemezsiniz. Bu sene çıkmaz, 2 sene sonra çıkar, buna inanıyorum…
Yakın zamanda “Şahane Damat” dizisinde “Diva” lakaplı Perihan Işık adlı bir sanatçıyı oynadınız. Karakteri nasıl şekillendirdiniz?
Bir oyuncunun nasıl düşündüğünü, nasıl düşünmesi gerektiğini öğrenmiş biriyim. Birkaç kişinin karakterini kimliğimde kokteyl yaptım, çok da zevk aldım. Bir yaz dizisiydi, gündemin çok farklı bir yere kaymasından dolayı 8 bölüm dayanabildi. Ne mutlu ki bazı diziler 3-4 bölümde pes ederken bizimki pes etmedi… Seyredilme oranı ilk 3 hafta ilk 5’teydi ama şartlar ve düzenler yeniden yapılmalıydı, ona kurban gitti…
Soner Olgun’la “Dost Muhabbeti” adı altında konserler veriyorsunuz? Bu proje nasıl doğdu? Birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Bu gerçekten 2 dostun projesidir. 2 dost sanatçının beraber şarkı söylemekten zevk aldığı, hani vardır ya âşıkların atışması gibi, öyle bir noktada cereyan eden konser dizileri oluyor… Mesela onun hiç aklına gelmeyecek bir şey benim aklıma geliyor, pat diye okuyorum… Benim hiç aklıma gelmeyecek bir şey de onun aklına geliyor, okuyor… Repertuvarımızda da İngilizce klasikten ya da operadan tut, türküden, Türk Sanat Müziği’nden, kendi klasik şarkılarımızdan karışık bir tat var. Bunların her biri yan yana geldiğinde sırıtmıyor, çünkü kayıtlarımızı izledik, genel dokuyu tutturduk.
Yaz boyunca Sabancı Müzesi’nde caz konserleri verdiniz. Yeni kuşak dinleyicinin belki de pek sizden dinlemediği bir tür caz. Atmosferiyle, dinleyicisiyle nasıl geçti konserler? Devam edecek misiniz?
Cazı başka yerlerde de devam ettirmek isterim, çünkü yapmak istediğim bir müzik türüydü. Küçükken, orkestra içindeyken kulaklarım caz melodileriyle bezendi… Her müzisyenin de hayalidir caz yapmak, caz akorları üzerine şarkı söylemek veya söyletmek… Ben de bu keyfimi sürdürebildim. Profesyonel olmaktan çok, mutlu olmak ve mutlu etmek için yapılmış gecelerdi. Daha sonra neden olmasın, devam edebilirim. Benim projelerim bitmez başka proje var şimdi aklımda!
Oğlunuz Cem’le ilişkiniz nasıl? Nasıl bir modelsiniz onun için? Onu bu camiadan uzak tutmayı nasıl başardınız?
Oğlum için tabii ki çok özel bir anneyim… Ayakları yere basan, delikanlı bir anneyim. Hiçbir zaman ona yaptırımda bulunmadım ya da şunu şöyle yap, bunu böyle et, bunu da yanlış yapmışsın demedim. Hepsini kendi koklayarak bulsun istedim. Despot annelerden olmayı sevmiyorum. Ama örnek teşkil ettim, sorumluluk duygumu ve çalışma disiplinimi o karşıdan kayıt etti. Aynı şeyi zaman içinde uygulayacağını düşünüyorum. Şimdi okulunu da yeni bitirdi, geldi çalışmaya başladı, uyguluyor tabii ki ama genç. Olgunlaştıkça daha mükemmel bir adam olacağını biliyorum.
Bir kitap hazırlığı içinde olduğunuzu öğrendik. Kitap yazma fikri nasıl oluştu? Nasıl bir kitap olacak? Ne zaman yayımlamayı planlıyorsunuz?
Kitapta İstanbul gece hayatında şahit olduklarım, yaşadıklarım, benim gözümle ve yorumumla anlatılacak… Hiçbir olumsuz, kimseyi rahatsız edecek bir anı, bir anekdot yer almayacak… Ama eğlenceli olmasını öngörüyoruz. Çok düzgün bir yayıneviyle anlaştım, inşallah 2017’nin ilk aylarında okuyucularla buluşturacağım. Bir referans kitabı olsun istiyorum…
https://kultursanat.halkbank.com.tr/ayinkonugu/index/nukhet-duru/1385
12 Ekim 2016 Çarşamba
4 Ekim 2016 Salı
Nükhet Duru o günü anlattı
ŞARKICILIĞA atıldığı ilk günden beri hummalı bir çalışmaya giren Nükhet, çok kısa süre içinde Nükhet Duru adını tüm Türkiye’ye duyurmayı başardı… «Her Şey Yolunda», «Gerisi Vız Gelir Bana», «Canım Yandı», «Cambaz», «Melankoli», «Çakır» gibi şarkılarla, sesinin güçlülüğünü ve yorumunun ustalığını kanıtladı…
Nükhet Duru O Günü Anlattı«Nükhet Duru Show», «Kabare Show», «Karnaval Show», «Yaşa Sevgili Dünya», «Ve On Yıl Geçti», «Saz mı, Caz mı?» adlı müzikallerle sahnedeki ustalığını da kanıtlıyordu sanatçı…
Bir dağın zirvesinden kopup yamaçlara doğru gitgide çoğalarak inen bir çığ gibi, her geçen gün şöhreti artıyordu Nükhet’in… O günlerle ilgili bir anısını yine sanatçının defterinden öğreniyoruz:
«…Bu gece ‘Saz mı, Caz mı?’ adlı müzikalin galası yapıldı… Şan Müzikholü ağzına kadar doluydu.. Herkes öylesine içten alkışlıyordu ki, gözyaşlarımı zor tuttum… Programdan sonra kulis bir çiçek bahçesi gibiydi. Bu arada beni tebrik etmeye gelenlerin arasında birisine gözüm ilişti… Çok şaşırdım… O kişi birkaç yıl önce benim hakkımda sürekli dedikodu yapan ve olumsuz konuşan birisiydi…
«Kuliste çevrem o kadar kalabalıktı ki, o kalabalığı aşıp yanıma bile gelemedi… Uzaktan el sallayarak şöyle seslendi: ‘Nükhet’çiğim çok iyiydin… Tebrik ederim…’ Kısa bir karşılık verdim: ‘Sağol’…
«Yanıma ulaşamadan çekip gitti. Tanrım sen ne kadar büyüksün… O kişi adına ben üzüldüm, ben utandım… Fakat hakkımda söylediği çirkin sözleri aklıma geldiği zaman da, için için güldüm… Öyle zavallı bir hali vardı ki… Yazık, bu tipteki insanlara acıyorum… Bunlar, toplum içindeki solucan şahsiyetlerdir… Hepsinin ezilip, yok olacağı gün tüm gerçek insanlar rahat edecektir…»
Bu satırlar yazıldıktan kısa bir süre sonra, Nükhet bu kez sesini ve yorumunu Türk Sanat Müziği’nde kanıtlamak istedi… Muzaffer Özpınar’dan aylarca ders aldı… Bu arada dedikodu çarkları yine dönmeye başladı. Pek çok kişi, Nükhet’in, Türk Sanat Müziği’nde başarısız olacağını söylüyordu. Fakat bütün bunlar onun hırsını ve azmini bir an bile kıramadı…
Ve Nükhet Duru, 1982 yılında Rumelihisarı’nın altındaki bir gazinoda Türk Sanat Müziği’nde ilk sınavını verdi… İlk gecesinde, onu elleri kızara kızara alkışlayanlar arasında, yine Nükhet’in başarısız olacağını söyleyip duran pek çok kişi bulunuyordu… Nükhet o ilk gecesiyle ilgili bakın neler yazmış…
Nükhet Duru«Ağzına kadar dolmuş olan gazinoda, ilk gecemde, ancak gece yarısından sonra sahneye çıkabildim… Benden önceki sanatçı arkadaşlarım şarkı sayılarını biraz emri-vaki olarak çoğaltınca benim sahneye çıkış saatim de oldukça geç saatlere sarktı… Ancak o saate kadar herkes sabırla bekledi. Bir tek kişi bile gazinodan çıkmadı… Bu da herkesin asıl kimi dinlemek için geldiğini kanıtlıyordu… Sahnede 50 dakika kaldım… Bu süre içinde de 13 şarkı okudum… Aldığım alkışlar, Türk Sanat Müziği’nde de başarılı olduğumu kanıtlıyordu…»
Nükhet Duru böylece başarılar zincirine yeni bir halka eklemiş oluyordu.
Ses Dergisi 1984, 8. sayı
Nükhet Duru'nun vakti zamanında felç geçirmesinin nedeni ve inanılmaz geri dönüşü
O günleri de şöyle anlatır Duru: «Bir gün çalıştığım gazinonun kulisine bir prodüksiyon amiri geldi. ‘Nükhet Hanım hikaye tam size göre, Ayhan Işık’la oynayacaksınız’ dedi.
Ben ‘Oynayamam, imkanı yok’ dedim. Adam ‘Neden?’ diye sordu.
Zaten gecede üç dört yerde sahneye çıkıyorum. Gündüzleri de uyuyorum filmi ne zaman çekeceğiz. Film çekmeye zamanım mı var?’ dedim.
Biz çekim saatlerini sizin boş saatlerinize göre ayarlarız’ dedi adam.
Sonra çekimler başladı. Ben ne filmin adını biliyorum, ne de rolümü Tıpkı bir papağan gibi onlar ne söylerlerse ben de o söyleneni tekrarlayıp yapıyorum. Hiç hoşlanmadığım bir durumdu bu. Bir daha film çevirmem derken bir İkincisine başlamıştım bile. Ünsal Emre’nin sevgilisini oynuyor ayrıca filmde şarkı da söylüyordum. Sonra bir üçüncüsüne başladım.
DAĞDAN İNME’ idi filmin adı. Fatma Girik, Engin Cağlar —ben, Gülistan Okan ve Ferda Büyükgüneş birarada oynadık. Ve sonra sıra geldi dördüncü filme. Sinemada o zaman bir seks furyası başlamış. Mine Mutlular’ın, Arzu Okaylar’ın devri. Ben hala sinemanın bazı üçkağıtlarından habersiz her gelen film teklifine ‘Okey’i yapıştırıyorum Dördüncü filmde de Aydemir Akbaşla ben ve Ahu Tuğba oynuyoruz. Filmde ayrıca şimdi adlarını bile hatırlayamadığım bir sürü so yunan kadın da rol alıyor. Filmde onlar soyunuyor ben soyunmuyorum. Fakat filmin adı seks filmi ya. Bizim de adımız çıktı mı seks filmi oyuncusuna.
Tam ben bu bunalımı üzerimden atmaya, tekrar şarkıcılığıma dönmeyi düşlerken bir fotoğrafçı arkadaşın oyununa gelip bataklığa daha da batıyordum.
Bir gün deniz kenarında bikinili resimler çektirmek için gittiğimiz fotoğrafçı arkadaş, beni dolduruşa getirip bikininin üzerini de çıkarttırdı. Resimler çekildikten sonra geç de olsa aklım başıma gelmişti ama neye yarardı ki?.. İş işten geçmiş resimler bir iki dergide yayınlanmıştı bile… Artık bana her telefon açan gazeteci arkadaş ‘Bizim dergiye de o pozlardan yok mu?..’ diye soruyordu. Annem bir yandan, babam bir yandan, yakınlarım bir yandan ağızlarına geleni söylüyorlar, işi hakarete kadar götürüyorlardı. Amaçsızca yaptığım bu cahilliğimi iki ay felç olup yataklara düşerek ödedim.
HER ŞEYDEN NEFRET ETMİŞTİM BİR ANDA
Genç kadın henüz 20 yaşındaydı. O, pek çok kişinin ancak tüm yaşamı boyunca yaşayabileceği olayları bu yirmi yıla sığdırmıştı sanki. Çıplak resimlerinin ve filmlerin ortaya çıkmasından sonra da iyice yıkılmış, bir hayli çökmüştü. Kimse ile konuşmuyor, ortalarda pek gözükmüyordu. Ne olmuştu böyle birdenbire?.. Bunun cevabını ve çaresini ararken de bir sabah yataktan kalkamadığını farketti. Ayağa kalkamıyordu, kısmı felç olmuş, yatağa bağlanıp kalmıştı. Artık ne arayanı, ne soranı vardı. Sağlığında etrafında pervane olanların hiçbiri yoktu.
Her şeyden nefret etmiştim bir onda. Felç olmuştum ve param da bitmişti. Hiçbir dostumun olmadığını anladım. Bir tek annem vardı yine yanımda. Herkes benden kaçıyordu. ‘Bu kız yatalak oldu artık bundan bir şey olmaz’ diyorlardı sağda solda. Elde avuçta ne varsa onlar da doktor, ilaç ve tedavi masrafları olarak harcanıp bitmişti. Annem ne kadar mücevheri ve ziynet eşyası varsa hepsini satıp savdı. Yine de yetmiyordu. Bu kez doktorlara borçlandık. Umutsuz bir bekleyişin içine girmiştim. Sonumun ne olacağını beklemeye başladım. Fakat beklemek bana ölüm gibi geliyordu. Artık ne olursa olsun ayağa kalkıp yürümeliydim, yürümeye çalışmalıydım. Bir sabah annemden koluma girmesini rica ettim.
O gün ilk kez annemin kollarına asılarak tuvalete kadar gittim. Ondan sonra her gün biraz daha fazla yürümeye gayret ettim. Doktorların da yardımları ve telkinleriyle sağlığıma yavaş yavaş kavuşur oldum. Çok zayıflamıştım yüzümde renk de kalmamıştı. Moralim bozulmasın diye her sabah suratıma allık ve ruj sürüyor, o güne kadar hiç yemediğim kanlı kanlı dalakları, ciğerleri hap niyetine yiyordum. Parasal yönden sıfırı tükettiğim için her şey bir an önce sahneye çıkabilmek yeniden para kazanabilmek içindi.
SAHNEDE ÇOK GÜLÜYORDUM VE İŞİMDEN OLUYORDUM
Tekrar bıraktığı yerden sahne çalışmalarına dönen Nükhet Duru’nun yeni sahne giysilerini iyi bir terzi olan annesi hazırlar. Yine gecede üç – dört gazinoda birden iş bulan Duru, bir de abone taksi tutar kendine.
Artık daha bir tutumlu olmuş para bile biriktirmeye başlamıştır. Fakat bu arada daha bir utangaç olmuştur: «Utangaçlığım had safhaya gelince çalıştığım gazinolardaki ışıkçılara çaktırmadan para verip kendime ışık tutturuyordum. Tıpkı bir assolist gibi salondaki ışıkları söndürüp sadece bir ark lambası ile kendimi aydınlattırıyor, böylece seyircisiz bir salona okur gibi rahat şarkı söylüyordum.
Gülmemek elimde değildi. Gözüm bir şeye takılsa yahut da beni izleyen biriyle gözgöze gelsem başlıyordum gülmeye. Ağlarken bile güler oldum. Bunun önüne geçemiyordum. Bu yüzden bana isimlerde takmışlardı.
Bir gün yine bir gazinoda şarkıma başlamış, hoplaya zıplaya söylemeye çalışıyordum. Sahnenin kenarında altın dişli bir adam ağzını sonuna kadar açmış benim şarkıya mı gülüyordu yoksa bana mı bilmiyorum ama, birden bire bana da bir gülme krizi geldi. Kendimi tutamıyordum. Üçüncü şarkıyı zor tamamlayıp içeri kaçtığım zaman patronun asık suratı ile karşılaştım. Patronun o asık suratına rağmen gülmem yine devam ediyordu. Adam benim suratıma baktı baktı ve ‘Kendinize başka bir iş arayın. Burası komedi tiyatrosu değil’ dedi. Patronun bu cevabına rağmen, ben yine de kendimi tutamıyor, gözlerimden yaş gelinceye kadar küçük kulis odasında gülmeye devam ediyordum. Alışmıştım artık. Kovulmaya da yeni iş bulmaya da… Neşemi kaybetmek işime gelmiyordu.
Nasıl olsa gazino piyasasının aranılan sıra şarkıcılarından biri de bendim. Rakiplerim de o zamanlar Gökben, Sevtap Eti ve Gülistan Okan’dı. Bazen ikimizin, üçümüzün aynı yerde çalıştığı da oluyordu. Artık sıra şarkıcısı olarak sahne sırası yüzünden münakaşa ettiğim de oluyordu. Çok sevdiğim halde Sevtap Eti ile sıra yüzünden kavga etmiş bir müddet dargın kalmıştık. Şans nasıl olsa bir gün bana da güler ümidiyle çalışmalarıma devam ediyordum.
Ses Dergisi 1983, 13. Sayı
Şarkıların hikayesi; Yasaksa Yasak, Beni Benimle Bırak, Al Gönlümü Diyar Diyar Sürükle
"Yasaksa Yasak" Nükhet Duru'ya önerilene kadar reddedilen, sahibini bulamayan, söylenmeyen bir şarkıydı ne sahibi tarafından ne de Sertab Erener gibi ülkenin önde gelen sanatçıları tarafından;
Tıpkı Ajda Pekkan'ın, kırık kalpler marşı olan "Beni Benimle Bırak" ve "Al Gönlümü Diyar Diyar Sürükle"yi reddedip Nükhet Duru'nun söylemesi gibi...
Nükhet Duru bunu şu şekilde açıklıyor... "Aslında 'Beni Benimle Bırak' ve 'Al Gönlümü Diyar Diyar Sürükle' şarkıları Ajda Pekkan için yazılmıştı. Ajda bu şarkıları beğenmedi. Ama dinler dinlemez ben üzerine atladım. Ajda'nın bana büyük kıyağı olmuş oldu kendisi farkında olmadan. Sanırım Ajda o dönemlerde bir çok şarkının arasında bu iki şarkının farkına varamadı."
'Al Gönlümü Diyar Diyar Sürükle' de, Nükhet Duru'nun 'Ne Oldu Bize' maxi 45'liğinin B yüzü olmasına rağmen A yüzündeki şarkıdan daha çok tutarak, Nükhet Duru'nun şarkının üzerine atlamasındaki haklılığı gösteriyor...
"Yasaksa Yasak" kitlelere ulaşmış bir şarkı olmayabilir ama evrensel ve alıcısı tarafından baş tacı edilmiş, kült hale gelmiş, Nükhet Duru'nun Latin tarzıyla layığıyla örtüşmüş uçlarda bir müzik zenginliğidir müzikal mozaiğinde yer bulabilmiş.. Şarkının sahibi Sezen Aksu, Nükhet Duru'ya bu şarkıyı söylerken kızkardeşler grubu Azucar Moreno gibi sesini çatallaştırarak çift ses kullanmasını önermiştir..
Nükhet Duru - Soner Olgun 2016 ortaklığı
Nükhet Duru ve Soner Olgun 2016'da 25 yıl aradan sonra tekrar müzikal işbirliğine girip halk konserleri dizisine başladılar...
3 Ekim 2016 Pazartesi
KÜRŞAT BAŞAR: MÜZİK CEP TELEFONUNDAN DİNLENMEZ
Yeni albümü ‘Kaldığımız Yerden’i yayınlayan Kürşat Başar ve albüme konuk olan isimlerden Nükhet Duru ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
Gazetecilik, yazarlık, televizyon programcılığı derken yayınladığı albümlerle kalbimizi bir kez daha fetheden Kürşat Başar’la, yeni şarkıları vesilesiyle bir araya geldik. Sohbetimize, ‘Kaldığımız Yerden’ albümünün konuk vokallerinden Nükhet Duru da bizi kırmayıp dâhil olunca ortaya keyifli bir söyleşi çıktı. İzzet Çapa’nın mekânı ‘Konsolos’ta gerçekleştirdiğimiz fotoğraf çekimi ve röportajla sizi baş başa bırakıyorum.
‘Kaldığımız Yerden’, ‘Keşke Burada Olsaydın’ın devam albümü mü? Dinleyici ne gibi sürprizler bekliyor?
Devamı denilebilir çünkü yine Kürşat Başar Orkestrası'yla akustik anlayışla canlı çalındı ve analog kaydedildi. Bir önceki albümde olduğu gibi bunda da bana eşlik eden çok değerli dostlarım var. En başta Nükhet Hanım, Candan Erçetin, Ferhat Göçer, Ayşen, Ragıp Savaş, Soner Olgun, Nezih Ünen, Jale, Zeynep Talu ve Elcil Gürel Göçtü bu albümde bana eşlik etti. İçimizden gelen müziği yapıyoruz, güzel tarafı ise hepsi arkadaşım olduğu için hiçbirine para vermiyorum (Gülüyor).
Ünlü söz yazarı Zeynep Talu’nun sesini ilk kez albümünüzde duyduk. Nasıl ikna ettiniz kendisini?
Zeynep, kendi yazdığı şarkılardan oluşan bir albüm yapacak aslında. Zaman zaman sahnede bize eşlik ediyordu. ‘Adio Querida’ şarkısına Türkçe söz yazdı ve onu söyledi. Başka bir arkadaşımız için yazmıştı bu şarkıyı ama bir erkek şarkısı değildi. Zeynep’e “Sen oku” dedim. Hayır dedi, itiraz etti ama ikna ettim sonunda.
Ragıp Savaş, Orhan Gencebay’ın ‘Bir Teselli Ver’ini söylemiş. Albümün gizli silahlarından biri sanırım kendisi…
Ragıp eski arkadaşım, sesinin çok güzel olduğunu biliyordum zaten. ‘Bir Teselli Ver’i repertuvara aldığımda, Ragıp’ın ‘Neredesin Firuze’de söylediği şarkılar aklıma geliyordu. Onu da ikna etmem zor oldu, çok mükemmeliyetçi bir adam çünkü. Baya bir uğraştı ama sonuç şahane oldu.
İlk klibi Ferhat Göçer’in seslendirdiği ‘Sana Söz Verdim’e çektiniz. İkinci klip için plan yapmaya başladınız mı?
Ferhat, Leonard Cohen’in ‘Dance Me To The End of Love’ şarkısını Zeynep Talu’nun yazdığı Türkçe sözlü halini söyledi. Bir düğün klibi çektik parçaya, sözlerle uyumlu olsun diye. İkinci klibi Nükhet Duru’nun söylediği, benim bestem olan ve albüme adını veren ‘Kaldığımız Yerden’e çekmek istiyorum.
Albümde Gencebay, Jon Lord, Cohen gibi geniş yelpazeyi kapsayan bir seçki var. Nasıl karar verdiniz şarkılara?
Kendi sevdiğim şarkıları çalıyoruz aslında. İlk albümü yaparken hangi şarkıları çalsak diye konuşuyorduk. Olaya el attım ve, “Bu kadar düşünmeye gerek yok, sevdiğim şarkılar ve albümler var. Onların arasından seçelim” dedim. Sevdiğim çok şarkı var aslında, yavaş yavaş hepsini çalmayı düşünüyorum.
Albüm plak olarak da satışa sunulacak. Kişisel bir istek miydi bu?
Yaş itibarıyla müziğin plaklardan dinlenildiği bir dönemden geliyorum. Bugün müziği cep telefonundan, müzik çalarlardan, kulaklıkla dinliyoruz ve sesler giderek daralmaya başladı. Bir plağı vinil olarak çıkarmanın da manası yok. Analog kayıt yaptığımız için plakta çok daha iyi netice vereceğini düşünüyorum.
Şarkılara nasıl karar verdiniz? Şarkılar mı vokalistlerini beraberinde getirdi?
Aynen öyle oldu. Önceki albümde de benzer bir süreç yaşamıştık. Zeynep, ‘Kaldığımız Yerden’i sözlerini yazıp getirdikten sonra piyanoyla çaldık ve aklıma gelen ilk isim Nükhet Hanım oldu. O da aynı şeyi düşünmüş. Benim çok iyi dostlarım olmuş hep, kime telefon etsem, “Deli misin ne albümü, saçma sapan iş yapacaksın” demeyip hemen geldiler. Nükhet şarkıyı duyduğunda, “Benim için yazılmış bu şarkı” dedi. Albümü hazırlarken Ferhat Göçer telefon edip Zeynep’ten ‘Dance Me To The End of Love’a Türkçe söz yazmasını istedi. Ben de, Ferhat bizden önce davrandı diye hayıflandım ama şarkının iznini alamadı, parça bize geldi.
Kayıt aşaması da sürprizlerle doluymuş…
Hem de nasıl! Bodrum’da tatil yaparken Nezih Ünen’e rastladım. Yeni yaptığı şarkıları dinlemek için evine gittik. Daha önce Zeynep’le yaptıkları ama yayınlanmamış bir şarkı bulduk. Nezih’e, “Albümümde söyler misin?” dedim, "Tamam" deyince aldık albüme. Candan Erçetin’in söylediği parça da Jon Lord’a ait. Gençliğimde çok severdim o şarkıyı. İznini alıp sözlerini yazdığımız anda aklımıza gelen ilk isim Candan oldu. Sağ olsun, hemen gelip söyledi şarkıyı.
NÜKHET DURU: COVER ŞARKILARA GÖZ KIRPIYORUM
Albümle ilgili yorumlarınızı almak istiyorum; nasıl buldunuz ‘Kaldığımız Yerden’i?
Hayatım boyunca dikkat ettiğim, ilke edindiğim şey: İyi, yüksek kaliteli ve ileriye kalabilecek eserin, projelerin içinde bulunmak. Kürşat; yazarlığı, gazeteciliği, kişiliği ve müzisyenliğiyle kalitesi yüksek bir insan. “Okuyayım mı, birilerini sorayım mı?” demeden, koşulsuz yanında olacağım biri. Zeynep Talu kız kardeşim gibi çok severim. İkisi bir arada olunca ortaya kötü bir işin çıkması zaten mümkün değil. Şarkının dolaysız, sade bir anlatımının olmasını çok sevdim.
Kürşat Başar: Para vermedik belki ama yemek verdik. Hatta hamburger bile ısmarladık (Gülüyor).
Nükhet Duru ile Kürşat Başar’ı aynı sahnede izlemeye devam edecek miyiz?
24 Şubat’ta konserimiz var. Farklı projelerde ve farklı orkestralarda çalışmayı, kendimi sınamayı çok seviyorum. Tiyatro, dizi ya da sinema fark etmez. Bir ömrüm var ve en iyisini yapmak istiyorum. Bu konuda biraz arsızım galiba. “Bu ömre ne kadar çok şey sığdırabilirim?”in peşindeyim.
Siz de sevdiğiniz şarkıları yorumladığınız bir albüm yayımladınız. Devamı gelecek mi?
‘Aşkın N Hâli’ akustik olarak çalıp söylediğimiz bir albüm oldu. Süslemeden, samimi bir çalışma yaptık. Aklımda bir şeyler var ama devamını mı getireceğim yoksa başka bir şey mi yapacağım henüz bilemiyorum. Aynada bile tekrarıma bile bakamadığım için farklı bir çalışma yaparım. Nostalji 1, 2, 3 serisine bağlamayacağım yani. Ama cover şarkılara göz kırpıyorum. Yeni bir şarkıyı anlatmak, öğretmek imkânsız hale geldi. Bilinen bir şarkıyı tazelemek, yeniden yorumlamak riskli ama kendime oturtamayacağım bir işi de yapmam.
İstanbulname isimli müzikalde rol alıyorsunuz. Hem rolünüzden hem de ortaya çıkış sürecinden bahsetmenizi istesem…
Seyirci sevdiği sürece oynayacağımızı düşünüyorum. Beni en çok ilgilendirdiği nokta: Çocukluğumun mahalle düzenine sahip, bakkalın, kasabın, kapıcının sıkıştıklarında birbirlerine el verdikleri, mahallelinin tatlı tatlı birbirinin dedikodusunu yaptığı, sıcak ilişkileri anlatan bir müzikal olması… İlk defa gariban bir roldeyim. Hollywood ışıltılı rollerimden eser yok. Yırtık pırtık kıyafetlerle makyajsız bir halde sahneye çıkıyorum. Sonra bir dönüşüm geçiriyorum ve aslıma dönüyorum. Hikâyemin, ‘Aynadaki Kadın Ben miyim” adlı çok güzel bir şarkısı da var. Ben zaten şarkılarımı teatral söylediğim için bir müzikalin içinde şarkı söylemek bana ayrı keyif veriyor. Üç ay canım çıktı provadan. Ben çoktan işimi bitirip rolümü hazırlamıştım ama tiyatronun farklı bir disiplini var. Herkesin aynı derece eşit oynaması, şarkıları güzel söylemesi gerekiyor.
‘Yaş 71’ albümünde Mehmet Teoman’la ‘Kadınım’ şarkısında düet yaptınız. Hayatınızı değiştiren şarkıya vefa borcunuzu ödediniz diyebilir miyiz?
Bu ara herkesin albümüne konuk oluyorum (Gülüyor). Zeki Müren anısına hazırlanan albümde ‘Kandil’ şarkısını söyleyeceğim. Mehmet Teoman’ı arıyordum, bulma aşamasındayken pat diye önüme geldi. Çalıştığım gazinodaki hanımla ahbaplığı varmış, onunla geldi mekâna. Yanına gidip, “Sen boş ver onu hayatım, beni dinle” dedim (Gülüyor). O ilişki o gece başlamadan bitti. “Beni dinleyeceksin” deyip aldım götürdüm adamı (Gülüyor).
Tanışmanıza sebep olan şarkı ‘Kadınım’ mıydı?
Evet. “Erkek şarkıcınızı bulmuşsunuz Tanju Okan, kadın şarkıcınız da ben olmalıyım. Sizin benimle çalışmanız gerek” dedim. Gazinoya götürdüm Mehmet’i ama o dönem forsum yok. Misafir getirdiğimde benim yevmiyemden kesiliyordu yediği içtiği. Buna rağmen viski gönderdim masasına (Gülüyor). O zaman bir gecede dört mekânda sahne alıyordum. Hatta ‘Take Five’ şarkısının üzerine ‘Havada Bulut Yok’ söylemişliğim bile var (Gülüyor). Neyse, beni çok ciddiye almadan masaya oturmuştu ama sahneden indiğimde yanıma gelip, “Evin neredeyse gidelim. Bana yaşadıklarını, neler dinlediğini, en çok hangi şarkıcıyı sevdiğini her şeyi anlatacaksın. Beğendim seni, adam olursun” dedi. O gece sabaha kadar hakkımdaki her şeyi anlattım. Mehmet evine gitti ve sekiz saat sonra ‘Anılar Size Borcum Yok’ şarkısıyla çıkıp geldi. Şarkıyı o gün ezberledim ve akşam sahneye koydum.
Sezen Aksu sahneyi bırakacağını açıkladı. Sizce kararından vazgeçer mi?
Sahneyi bıraktığını söyledi ama bu kararının ne kadar süreceğini bilmiyorum (Gülüyor). Bana hiç inandırıcı gelmedi, gelmemeli de…
22.02.2016 11:39
GÖKSU ÇAĞLAR
http://www.magazingo.com/sahne/kursat-basar-muzik-cep-telefonundan-dinlenmez
Gazetecilik, yazarlık, televizyon programcılığı derken yayınladığı albümlerle kalbimizi bir kez daha fetheden Kürşat Başar’la, yeni şarkıları vesilesiyle bir araya geldik. Sohbetimize, ‘Kaldığımız Yerden’ albümünün konuk vokallerinden Nükhet Duru da bizi kırmayıp dâhil olunca ortaya keyifli bir söyleşi çıktı. İzzet Çapa’nın mekânı ‘Konsolos’ta gerçekleştirdiğimiz fotoğraf çekimi ve röportajla sizi baş başa bırakıyorum.
‘Kaldığımız Yerden’, ‘Keşke Burada Olsaydın’ın devam albümü mü? Dinleyici ne gibi sürprizler bekliyor?
Devamı denilebilir çünkü yine Kürşat Başar Orkestrası'yla akustik anlayışla canlı çalındı ve analog kaydedildi. Bir önceki albümde olduğu gibi bunda da bana eşlik eden çok değerli dostlarım var. En başta Nükhet Hanım, Candan Erçetin, Ferhat Göçer, Ayşen, Ragıp Savaş, Soner Olgun, Nezih Ünen, Jale, Zeynep Talu ve Elcil Gürel Göçtü bu albümde bana eşlik etti. İçimizden gelen müziği yapıyoruz, güzel tarafı ise hepsi arkadaşım olduğu için hiçbirine para vermiyorum (Gülüyor).
Ünlü söz yazarı Zeynep Talu’nun sesini ilk kez albümünüzde duyduk. Nasıl ikna ettiniz kendisini?
Zeynep, kendi yazdığı şarkılardan oluşan bir albüm yapacak aslında. Zaman zaman sahnede bize eşlik ediyordu. ‘Adio Querida’ şarkısına Türkçe söz yazdı ve onu söyledi. Başka bir arkadaşımız için yazmıştı bu şarkıyı ama bir erkek şarkısı değildi. Zeynep’e “Sen oku” dedim. Hayır dedi, itiraz etti ama ikna ettim sonunda.
Ragıp Savaş, Orhan Gencebay’ın ‘Bir Teselli Ver’ini söylemiş. Albümün gizli silahlarından biri sanırım kendisi…
Ragıp eski arkadaşım, sesinin çok güzel olduğunu biliyordum zaten. ‘Bir Teselli Ver’i repertuvara aldığımda, Ragıp’ın ‘Neredesin Firuze’de söylediği şarkılar aklıma geliyordu. Onu da ikna etmem zor oldu, çok mükemmeliyetçi bir adam çünkü. Baya bir uğraştı ama sonuç şahane oldu.
İlk klibi Ferhat Göçer’in seslendirdiği ‘Sana Söz Verdim’e çektiniz. İkinci klip için plan yapmaya başladınız mı?
Ferhat, Leonard Cohen’in ‘Dance Me To The End of Love’ şarkısını Zeynep Talu’nun yazdığı Türkçe sözlü halini söyledi. Bir düğün klibi çektik parçaya, sözlerle uyumlu olsun diye. İkinci klibi Nükhet Duru’nun söylediği, benim bestem olan ve albüme adını veren ‘Kaldığımız Yerden’e çekmek istiyorum.
Albümde Gencebay, Jon Lord, Cohen gibi geniş yelpazeyi kapsayan bir seçki var. Nasıl karar verdiniz şarkılara?
Kendi sevdiğim şarkıları çalıyoruz aslında. İlk albümü yaparken hangi şarkıları çalsak diye konuşuyorduk. Olaya el attım ve, “Bu kadar düşünmeye gerek yok, sevdiğim şarkılar ve albümler var. Onların arasından seçelim” dedim. Sevdiğim çok şarkı var aslında, yavaş yavaş hepsini çalmayı düşünüyorum.
Albüm plak olarak da satışa sunulacak. Kişisel bir istek miydi bu?
Yaş itibarıyla müziğin plaklardan dinlenildiği bir dönemden geliyorum. Bugün müziği cep telefonundan, müzik çalarlardan, kulaklıkla dinliyoruz ve sesler giderek daralmaya başladı. Bir plağı vinil olarak çıkarmanın da manası yok. Analog kayıt yaptığımız için plakta çok daha iyi netice vereceğini düşünüyorum.
Şarkılara nasıl karar verdiniz? Şarkılar mı vokalistlerini beraberinde getirdi?
Aynen öyle oldu. Önceki albümde de benzer bir süreç yaşamıştık. Zeynep, ‘Kaldığımız Yerden’i sözlerini yazıp getirdikten sonra piyanoyla çaldık ve aklıma gelen ilk isim Nükhet Hanım oldu. O da aynı şeyi düşünmüş. Benim çok iyi dostlarım olmuş hep, kime telefon etsem, “Deli misin ne albümü, saçma sapan iş yapacaksın” demeyip hemen geldiler. Nükhet şarkıyı duyduğunda, “Benim için yazılmış bu şarkı” dedi. Albümü hazırlarken Ferhat Göçer telefon edip Zeynep’ten ‘Dance Me To The End of Love’a Türkçe söz yazmasını istedi. Ben de, Ferhat bizden önce davrandı diye hayıflandım ama şarkının iznini alamadı, parça bize geldi.
Kayıt aşaması da sürprizlerle doluymuş…
Hem de nasıl! Bodrum’da tatil yaparken Nezih Ünen’e rastladım. Yeni yaptığı şarkıları dinlemek için evine gittik. Daha önce Zeynep’le yaptıkları ama yayınlanmamış bir şarkı bulduk. Nezih’e, “Albümümde söyler misin?” dedim, "Tamam" deyince aldık albüme. Candan Erçetin’in söylediği parça da Jon Lord’a ait. Gençliğimde çok severdim o şarkıyı. İznini alıp sözlerini yazdığımız anda aklımıza gelen ilk isim Candan oldu. Sağ olsun, hemen gelip söyledi şarkıyı.
NÜKHET DURU: COVER ŞARKILARA GÖZ KIRPIYORUM
Albümle ilgili yorumlarınızı almak istiyorum; nasıl buldunuz ‘Kaldığımız Yerden’i?
Hayatım boyunca dikkat ettiğim, ilke edindiğim şey: İyi, yüksek kaliteli ve ileriye kalabilecek eserin, projelerin içinde bulunmak. Kürşat; yazarlığı, gazeteciliği, kişiliği ve müzisyenliğiyle kalitesi yüksek bir insan. “Okuyayım mı, birilerini sorayım mı?” demeden, koşulsuz yanında olacağım biri. Zeynep Talu kız kardeşim gibi çok severim. İkisi bir arada olunca ortaya kötü bir işin çıkması zaten mümkün değil. Şarkının dolaysız, sade bir anlatımının olmasını çok sevdim.
Kürşat Başar: Para vermedik belki ama yemek verdik. Hatta hamburger bile ısmarladık (Gülüyor).
Nükhet Duru ile Kürşat Başar’ı aynı sahnede izlemeye devam edecek miyiz?
24 Şubat’ta konserimiz var. Farklı projelerde ve farklı orkestralarda çalışmayı, kendimi sınamayı çok seviyorum. Tiyatro, dizi ya da sinema fark etmez. Bir ömrüm var ve en iyisini yapmak istiyorum. Bu konuda biraz arsızım galiba. “Bu ömre ne kadar çok şey sığdırabilirim?”in peşindeyim.
Siz de sevdiğiniz şarkıları yorumladığınız bir albüm yayımladınız. Devamı gelecek mi?
‘Aşkın N Hâli’ akustik olarak çalıp söylediğimiz bir albüm oldu. Süslemeden, samimi bir çalışma yaptık. Aklımda bir şeyler var ama devamını mı getireceğim yoksa başka bir şey mi yapacağım henüz bilemiyorum. Aynada bile tekrarıma bile bakamadığım için farklı bir çalışma yaparım. Nostalji 1, 2, 3 serisine bağlamayacağım yani. Ama cover şarkılara göz kırpıyorum. Yeni bir şarkıyı anlatmak, öğretmek imkânsız hale geldi. Bilinen bir şarkıyı tazelemek, yeniden yorumlamak riskli ama kendime oturtamayacağım bir işi de yapmam.
İstanbulname isimli müzikalde rol alıyorsunuz. Hem rolünüzden hem de ortaya çıkış sürecinden bahsetmenizi istesem…
Seyirci sevdiği sürece oynayacağımızı düşünüyorum. Beni en çok ilgilendirdiği nokta: Çocukluğumun mahalle düzenine sahip, bakkalın, kasabın, kapıcının sıkıştıklarında birbirlerine el verdikleri, mahallelinin tatlı tatlı birbirinin dedikodusunu yaptığı, sıcak ilişkileri anlatan bir müzikal olması… İlk defa gariban bir roldeyim. Hollywood ışıltılı rollerimden eser yok. Yırtık pırtık kıyafetlerle makyajsız bir halde sahneye çıkıyorum. Sonra bir dönüşüm geçiriyorum ve aslıma dönüyorum. Hikâyemin, ‘Aynadaki Kadın Ben miyim” adlı çok güzel bir şarkısı da var. Ben zaten şarkılarımı teatral söylediğim için bir müzikalin içinde şarkı söylemek bana ayrı keyif veriyor. Üç ay canım çıktı provadan. Ben çoktan işimi bitirip rolümü hazırlamıştım ama tiyatronun farklı bir disiplini var. Herkesin aynı derece eşit oynaması, şarkıları güzel söylemesi gerekiyor.
‘Yaş 71’ albümünde Mehmet Teoman’la ‘Kadınım’ şarkısında düet yaptınız. Hayatınızı değiştiren şarkıya vefa borcunuzu ödediniz diyebilir miyiz?
Bu ara herkesin albümüne konuk oluyorum (Gülüyor). Zeki Müren anısına hazırlanan albümde ‘Kandil’ şarkısını söyleyeceğim. Mehmet Teoman’ı arıyordum, bulma aşamasındayken pat diye önüme geldi. Çalıştığım gazinodaki hanımla ahbaplığı varmış, onunla geldi mekâna. Yanına gidip, “Sen boş ver onu hayatım, beni dinle” dedim (Gülüyor). O ilişki o gece başlamadan bitti. “Beni dinleyeceksin” deyip aldım götürdüm adamı (Gülüyor).
Tanışmanıza sebep olan şarkı ‘Kadınım’ mıydı?
Evet. “Erkek şarkıcınızı bulmuşsunuz Tanju Okan, kadın şarkıcınız da ben olmalıyım. Sizin benimle çalışmanız gerek” dedim. Gazinoya götürdüm Mehmet’i ama o dönem forsum yok. Misafir getirdiğimde benim yevmiyemden kesiliyordu yediği içtiği. Buna rağmen viski gönderdim masasına (Gülüyor). O zaman bir gecede dört mekânda sahne alıyordum. Hatta ‘Take Five’ şarkısının üzerine ‘Havada Bulut Yok’ söylemişliğim bile var (Gülüyor). Neyse, beni çok ciddiye almadan masaya oturmuştu ama sahneden indiğimde yanıma gelip, “Evin neredeyse gidelim. Bana yaşadıklarını, neler dinlediğini, en çok hangi şarkıcıyı sevdiğini her şeyi anlatacaksın. Beğendim seni, adam olursun” dedi. O gece sabaha kadar hakkımdaki her şeyi anlattım. Mehmet evine gitti ve sekiz saat sonra ‘Anılar Size Borcum Yok’ şarkısıyla çıkıp geldi. Şarkıyı o gün ezberledim ve akşam sahneye koydum.
Sezen Aksu sahneyi bırakacağını açıkladı. Sizce kararından vazgeçer mi?
Sahneyi bıraktığını söyledi ama bu kararının ne kadar süreceğini bilmiyorum (Gülüyor). Bana hiç inandırıcı gelmedi, gelmemeli de…
22.02.2016 11:39
GÖKSU ÇAĞLAR
http://www.magazingo.com/sahne/kursat-basar-muzik-cep-telefonundan-dinlenmez
En daima Nükhet Duru
Sanat hayatlarına başladıkları günden itibaren hiç ara vermeyen sanatçılardan bahsediyorum...
Aykut Işıklar değinince gayret geldi birden...
Aykut Işıklar sanat hayatlarına ara vermeyen sanatçılardan bahsederken Nükhet Duru ile birlikte Emel Sayın, Erol Evgin, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, kısmen de olsa Nilüfer ve Bülent Ersoy'un da adını geçirmiş...
İnceleyelim sıradan...
Erol Evgin gerçekten aynı tempoda mıdır tartışılır, keza Emel sayın da... Çünkü olaya sadece konser veya ekstralar olarak bakmamak gerekiyor. Albüm çıkarmanın lüks sayıldığı günümüzde müzik sektörüyle inatlaşabiliyorlar mı, bir de o taraftan bakmak gerekiyor... Cover gibi kolaya kaçılmayan ve de proje olmayan albümlerden bahsediyorum. Tabi cover'dan cover'a fark var. Bilinen şarkılardan prim yapmak değil de, şarkıya Nükhet Duru gibi yeni bir yorumla hayat vermek pek de öyle cover sayılmaz gibime geliyor. Mesela şarkı söylenmiştir ama hayat bulamamıştır iyi bir yorumcu tarafından seslendirilmediği için...
Sezen Aksu'ya söyleyecek lafımız olamaz sanırım. Müziğimize onun kadar emek veren kaç kişi vardır acaba bu ülkede..?
Ajda Pekkan zaten uzay çağı insanı. Onu kimse durduramaz ama...
Bu iki sanatçının artıları var popülerlik gibi. Sezen Aksu veya Ajda Pekkan prim yapan sanatçılar oldukları için, varolmak için çok çaba sarf etmiyor sayılabilirler. Şu anlamda... Hep konser teklifi alıyorlardır ve müzik şirketleri mutlaka proje sunuyorlardır...
Gelelim Nükhet Duru'ya...
Nükhet Duru yaptığı müzik pop müzik olmamasına rağmen bu ülkede Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer kadar sükse yapmıştır. Hatta Ajda Pekkan'dan sonra, zor oldukları için anlaşılamayan "Melankoli", "Ben Gene Sana Vurgunum" gibi klasik tarzda şarkılarla star konumuna yükselen ikinci, neredeyse müzik dünyasına girer girmez diyebileceğimiz ikinci 45'liğiyle direkt yıldızlık mertebesine yükselmiş tek sanatçı sanatçı olmuş, hem popülerliğiyle, hem de kalitesiyle Ajda Pekkan'ı da sollamıştır bu ülkede. Bazıları düşüncelerime katılmayabilir ama ben Nükhet Duru'yu Ajda Pekkan ile yan yana koyamam. Çünkü Nükhet Duru pop müzik üstü, gelecek kuşaklara miras niteliğinde pırlanta değerinde eserler, albümler bırakmıştır. Nükhet Duru devrinden sonra sırasıyla "Sen Ağlama" albümüyle Sezen Aksu ve "Geceler" albümü, özellikle "Sen Mühimsin" albümüyle Nilüfer star konumuna yükselmişlerdir. Oysa Nükhet Duru irdesi ve dirayetiyle ilk çıktığı andan itibaren, ilk radyo programı ve 45'liğiyle farkını ortaya koymuş, ikinci 45'liği "Beni Benimle Bırak" ile en büyük olmuş, sesi ve yorumuyla en iyi yorumcu payesini almış, yapılması bir daha mümkün olmayan albümler yapmış, pop müziğimizi aranjmandan kurtarıp özgün söz ve bestelerle Türk Pop Müziğinin dönüm noktası olmuştur. Deneyselliğinden ve sentez müzik yapmaktan ödün vermediği ve halkın nabzına göre şerbet vermediği için ne yazık ki anlaşılamamış, hatta yaptıkları eleştirilmiştir. Oysa yanlış bir şey yapmamıştır Nükhet Duru müziğimizi bir adım yukarıya taşıma çabasından başka. Eğer Nükhet Duru anlaşılsaydı, şarkılarımız ve türküleirmiz caz formunda yorumlanıp müziğimiz evrenselleşebilirdi. Nükhet Duru bunu daha ilk 45'liğinde (hatta ilk radyo programında; "Unutsana") yapmış, plağın bir yüzünde alaturkayı, bir yüzünde türküyü caz formunda yorumlamıştır. Nükhet Duru starlığa oynamamasına ve anlaşılamamasına rağmen Nükhet Duru'dur ve hala sayılan bütün isimlerden daha çok projede yer almaktadır. Sadece bir şarkıcı değildir Nükhet Duru, bir müzikal yıldızıdır, bir TV projesidir başlıbaşına her formatta program yapabilen; sunucu da olabilir, komedyen de olabilir, kadın programı da yapabilir, sağlık programı da yapabilir, eğlence programı da yapabilir, her şeyi de yapabilir. Yeri gelmiş filmlerde oynamış, yeri geliyor hala dizilerde oynuyor ve bütün hızıyla her formda konserler dizisine devam ediyor. Bir bakmışsın caz konseri dizisi yapıyor, bir bakmışsın türkülere hayat veriyor, bir bakmışsın hiç kimsenin bilmediği arabesk bir şarkıya ruh katıyor, proje albümlerde onun için şarkılar yapılıyor vesaire. Yani Nükhet Duru sadece Ajda Pekkan veya Sezen Aksu gibi tek bir projenin ürünü değil, bir sanat yelpazesidir... O yüzden Nükhet Duru olmasına rağmen Nükhet Duru'dur. Çünkü Nükhet Duru denenmemişi deneyen bir yaratıcılık, sanattır ki sanatın bir değeri yoktur bu ülkede.
Nilüfer'i de sürekliliği ve hiç aşağıya düşüş göstermeyen başarı grafiğiyle ayrı tutabiliriz...
Not: Nükhet Duru'nun caz, klasik, operamsı doğu-batı sentezlerini ondan önce deneyen olmamış mıdır; olmuştur ama yıldızlaşamamışlardır...
İkinci bir not: İnanıyorum ki Nükhet Duru'nun gerçek değeri daha ileriki zamanlarda daha iyi anlaşılacaktır. "Ben Gene Sana Vurgunum" falan daha buz dağının ucunun ucudur...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)